0.1.9

3 0 0
                                    

Zeynep'in evden ayrıldığı ilk günün ardından hızlıca toparlanıp evden ayrılmıştım. Yanımda sadece annemin anlatmak istediği şeyler üzerine yürüttüğüm fikirlerin notları vardı. Aslında bu şifreyi Zeynep ile çözdüğümüz ilk andan beri aklımda canlanan temel bir fikir vardı ama daha fazlasını düşünmek hiçbir şekilde yük değildi. Yine de içten içe en başa dönüyor ve ilk fikrin aklıma yatkın olduğu kararına varıyordum.

Bir otobüse atlayıp yarım saatlik yolculukla hastaneye varmamın üzerinden on dakika geçmişti. Çıkmam gereken katın bir kat altında, sanki doktor randevusu bekliyor gibi bir kapının kenarındaki sandalyeye oturmuştum. Saadet uyanmıştı. Bu haberle içime su serpilecek zannederken daha kötü hissetmeme anlam veremiyordum. Onu kurtarmak yerine kaçmayı seçen biriydim. Beni karşısına alıp ne derse desin haklı bulacaktım ama duyacaklarıma hazır olmamak burada dakikaları geçirmeme sebep oluyordu.

Hesaplaştıkça kolaylaşır. Bu cümle annemin bana bıraktığı işaretlerden biriydi. Sayfa sayıları arasından mantığı kullanarak 1 rakamını elde ettiğim tüm safyaları okumuştum. Orada bir şey saklı değildi. Düşündüğüm ilk şey bu olmuştu. Olan şey, direkt kendisiydi. Anahtar kelimeler yolumu açıyordu. Tıpkı bir anda odamda bulduğum o küçük notlar gibi. Ama hiçbirinin annem tarafından bırakılmadığını biliyordum. El yazısının sahibini tanıyor olmak beni geriyor ancak başka türlü bir rahatlamaya da sokuyordu.

Yolumu çizmemde bana kalem olacak tüm kelimeler buradaydı. Annem kelimelerle çok iyi oynardı. Hayat onunla oynarken, kendisi de kelimelerle uğraşırdı, hep bunu dile getirirdi.

Derin bir nefes alarak, bekleyiş uzadıkça içimde bir kara deliğe dönüşen huzursuz hislere ket vurarak, ayağa kalktım. Diğer koltuklarda oturan yaşlı birkaç kadın bana bakarak aralarında fısıldaşmaya başladı. O an başımı çevirip dibinde beklediğim kapının kenarında doktor adının yazılı olduğu tabelaya baktım ve bunun sebebini anladım: kadın doğum. Kendimi tutamadan gülmeye başladığımda merdivenleri tırmanmaya henüz girişmiştim. Bir üst kata çıkar çıkmaz Saadet'in buraya ilk getirildiği gün önünde beklediğim kapıya çevrildi gözlerim ve o güne gittim: Ömer boş bir duvarı izlerken vücudunu gerginlikle sağa sola sallıyordu. O zaman bunu yapmaması gerektiğini söylemek bile bir yüktü benim için. Bir defa olsun yüzüme bakmamıştı. Ne Zeynep ne Cemil, kimseyle bir irtibatta bulunmamıştı. Bir an için yanımıza gelen hemşire Saadet'in ebeveynlerini sorduğunda sadece o zaman konuşmuştu ve hiçbirinin olmadığını söylemişti. Sadece babalarının bulunduğunu biliyordum, böyle bir durumda yanlarında olmayacağını o gün öğrenmiş oldum ve Ömer'in hissettiklerini daha derinden anladım. Saadet giderse yanında kimse kalmayacaktı. Annem gittiğinde hissetiğim tüm duygularla o zaman savaşıyordu. Aynı hissi aynı günde paylaşmak dünyada nefret edeceğim ilk günü bana göstermişti. Neyse ki Saadet buradaydı, hiçbir yere gitmemişti. Ben ise annemi bulacaktım. Hiçbir yere gitmesine izin vermeyeceğimi hatırlatarak yine karşısına dikilecektim.

Kendimde toparladığım bir avuç cesareti kapıya gidene kadar tüketmiştim. Bu kez de kapıda bekleme evresine girdiğimde daha fazla tahammül edemeyeceğimi anladım ve düşüncelerimin bile hareketlerime etki edemeyeceği kadar kısa bir zaman diliminde kapıyı birkaç kez tıklattım ve karşı taraftan Ömer'in "Gel." diyen sesiyle birlikte kapıyı araladım.

Yatak başlığına sırtını dayamış şekilde oturarak kapıya bakan Saadet ile göz göze geldiğimde kaçıp gitmemek için tuttuğum kapı kolunu daha fazla sıktım. Bir an elimde kalacak diye korksam da geri durmadım. Gözlerim Ömer'e bakmamak konusunda direniyordu.

"Ah, Umut, gelsene!" Saadet'in neşeyle şakımasına karşı bir an kapı kolu elimden kaydı ve kapı sonuna kadar açıldı. Şaşkınlığımdan kurtulup içeri geçmem benim için çok zor oldu. Hatta benim kapıyı kapatamayacak kadar şaşkın olduğumu anlayan Ömer ayağa kalkıp benim yerime kapattı.

Gözlerini AçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin