"Umut!" Zeynep'in bağırışı kendisinin boynunu tutan kişinin kolunu daha da sıkılaştırmasına sebep oldu. Zaten yüzü kızarmıştı, çırpınmaktan dolayı güçsüz düştüğü belliydi. Olduğum yerde öylece dururken, az önce duyduğum sesin gerçekliğini teyit etmekle meşguldüm. Ama ondan daha önemli bir şey varsa o da Zeynep'in güvende olmasını sağlamaktı.
"Bunu yapma!" bağırmak istemiştim ama sesim çok kısık çıkmıştı. Yanlarına koşmamak için kendimi zor tutuyordum. Eğer Zeynep'e bir zarar verirse ne yapacaktım? Bunun fikri bile büyük bir çıkmazdı ve bacaklarımı titretecek kadar korkutucuydu. "Bunu yapma! Bunu neden yapıyorsun? Sen... Sen, anne!" ne diyeceğimi bilemiyordum ama son sözüm hepimizin arasında ayrı bir gerilim yaratmıştı. Herkes oldukça sessizdi, sadece Zeynep kurtulmak amacıyla bağırıyordu ama ben konuştuktan sonra o da sustu ve durdu. Gözleri yüzümde asılı kaldı, koskacaman açılmıştı ve kendisini kurtarmamı isteyen ifadesi artık yok olmuştu. Annesi bunu yapıyorsa kızı nelerin peşindedir?
"Zeynep'i bırakmamı istiyor musun?" annemin sesi tekrar istasyonda yankılandı. Her gün aynı evde yaşadığım annemin sesiyle bir olamazdı bu ses! Onun sıcaklığından, samimiyetinden yoksundu ama tıpkı onun gibi konuşuyordu. Kafayı yemek üzereydim!
Gözlerimi arkada, bu olağanüstü olaya karşı tetikte bekleyen Ömer'e kaydı. Kısa bir an için bana baktı, sanki ne düşündüğümü anlıyormuş gibi başını iki yana salladı. Karşımdaki kadın, annem, her ne diyecekse bu hoşumuza gitmeyecekti. Bir pazarlık yapacağı açıktı ve bizden bir şeyler götürecekti.
"Anne! Bunu yapma, sen bu değilsin!" ne kadar bağırdığımın farkında bile değildim. Yanağıma değen sıcak yaş bana ağladığımı gösterdi. Her şey çok saçma geliyordu. "Anne, lütfen bırak onu!"
Bir gülüş duydum. Soğuk, samimiyetten uzak bir gülüş. Ne Ömer'e ne Zeynep'e ne de bana aitti bu. Karşımdaki annemden gelen bir gülüştü bu. Oysa annemle yaşadığımız bir gün bile onun böyle güldüğünü duymamıştım. O an tüylerim diken diken oldu, cebinden çıkardığı sivri uçlu tahta parçasını Zeynep'in boynuna yaklaştırdığını gördüm.
"Onu bırakmamı istiyorsan buraya gel," terleyen ve titreyen ellerimi üzerime sildim. Üzerimde mont olduğunu bile o an hatırladım. Beni hiç sıcak tutmuyordu.
"Az önce yanınıza gelmeye çalışırsam Zeynep'i öldüreceğini söyledin." tekrar güldü, bunu keyfinden yapmadığı belliydi. Tahta parçasını Zeynep'in boynunda gezdirmeye başladı, köprücük kemine doğru inerken sivri ucunu tenine değdirmeye başlamıştı. Eğer biraz daha baskı uygularsa Zeynep'in canı yanacaktı.
"Gelmezsen de öldüreceğim," dedi. "Buraya gel, eğer gelirsen onu kurtarma şansın olur." arkamdan gelen adım sesleri annemin tahtanın sivri ucunu Zeynep'in tenine bastırmasıyla kesildi. Zeynep'in çığlığı tüm istasyonda yankılandı. Köprücük kemiğinin üzerinden akan kan okul üniformasına bulaştı, biraz daha baskı uygularsa kemiği kırılabilirdi. "Umut'u istedim, bana başka Ömer lazım değil."
"Tamam, geliyorum, yapma!" hızla onlara yönelirken Ömer arkamdan, "Umut, gitme! Ne olacağını bilmiyorsun, ona güvenemezsin!" diye bağırıyordu. İçinde bulunduğumuz durum zaten ince bir ipte yürümekten başka bir şekilde açıklanamazdı. Eğer Zeynep'in başına bir şey gelmesine dolaylı yoldan da olsa izin verirsem kendimi asla affetmezdim.
"Ona güvenemezsin!" Ömer yine bağırıyordu ama ben annemin yanına varır varmaz sıkıca tuttuğu Zeynep'i yere doğru fırlattı. Zeynep yere yığılırken öksürmeye başladı. Ömer koşarak Zeynep'in yanına ilerledi.
"Ben senin gibi değilim, söz tutarım. Sevdiklerimi koruyabilirim." annemin dediklerinden bir şey anlamıyordum. Bambaşka biri gibiydi, bambaşka konuşuyordu. Bana elini uzatıp birlikte gitmemiz için teşvik ederken bile bambaşkaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerini Aç
Teen FictionAçılan sayısız kapılar, kitaplar ve hayatlar vardı. Her birinin köşesinden içine girmek ve her birini deneyimlemek nasıl olurdu? Dikkatli düşünüldüğünde bunun gibi bir isteğin mantık dışı olduğu ve kişiye kötülükten başka bir şey getirmeyeceği açıkt...