Hava çok soğuktu, sonbahar gelmek konusunda epeyce naz etmiş, sonunda inadından vazgeçerek gelmişti. Annemin çoktan ayrılıp işe çıktığı evden ayrılırken epeyce hissettmiştim bu can yakıcı soğuğu. Direkt olarak burnuma çarpmış, sonradan yüzüme dağılmıştı. Tepedeki güneş tamamen aldatıcıydı.
Soğuktan kaçabilirmişim gibi hızlı adımlarla ilerleyerek Zeynep'in evine doğru ilerliyordum. Çok yakınımda oturmuyordu ama sözleştiğimiz için onun yanına gidiyordum ve beni onun evine götüren her bir adım, geçmişe doğru inişimi derinleştiriyordu. Her adım ayrı bir anının anahtarıydı ve ben tüm bu anılara sahip olduğum günleri özlemeye başlıyordum.
Zeynep, iyi zamanlar geçirebildiğim tek arkadaşımdı. Bunun belli bir sebebi yoktu ya da nasıl uyuşabildiğimizi hala çözebilmiş değildim. Ama diğer arkadaşlıklarımda olduğu gibi sonu kötü bitmişti. Gerçi bu sona etki eden biz değildik, ailelerimizdi.
Şimdi, başlamamızı sağlayan şey, ailemizin etkisinden çıkabileceğimizi düşünmekti. Annem bu duruma her zaman karşı olmuştu. Babam boşanıp evi terk ettikten sonra bile Zeynep'i sorardı bana. Normalde neredeyse her gün bize gelirdi, olanlardan sonra babasıyla daha uzağa taşınmış ve bir daha kapımızın önünden geçmemişti. Küçükken bu durumu anlayamazdım bile, aklımdan sadece Zeynep'in bu durumda ne gibi bir suçu olduğu geçerdi. Cevap bulamayarak bu zamana dek gelebilmiştim.
Telefonum çalmaya başladığında düşüncelerimden çıkıp Zeynep'ten gelen aramayı cevapladım ve kulağıma götürdüm. "Beni geçtiğinin farkında mısın? Kapının önünde beklememe rağmen önümden öylece geçip gittin?" Zeynep'in şaşkınlık dolu sesi ile duraksadım ve arkamı dönüp indiğim yokuşun başında bekleyen ona baktım. Uzak sayılacak bir mesafede olsa da hayretle açılmış gözlerini buradan seçebiliyordum.
Telefonu kapattıktan sonra bana doğru yürümeye başladı. Siyah renk saçlarını sıkıca bir at kuyruğu yapmış, okul üniformasının üzerine kalınca montunu giymiş ve önünü kapatmıştı. Sinirli bir şekilde yürürken söylendiğini buradan duyabiliyordum. Düşüncelerime bu kadar daldığımı fark etmemiştim, böyle devam ederek nereye kadar gidecektim acaba?
"Günaydın," dedim gülümseyerek. Yüzü asık olsa da bunu bilerek yapıyordu, birazdan alay etmeye başlayacağından emindim. "Kusura bakma gerçekten, aklım neredeydi bilmiyorum." açıklama yaparken yürümeye başladık. Zeynep, gözleriyle yolu izlerken kaşlarını kaldırmış şekilde beni dinliyordu.
"Ben biliyorum aklının nerede olduğunu," dedi hafiften azarlarcasına. Gülmemek için kendimi zor tutmaya çalıştım. Eski günlerdeki gibi azarlamaya başlamıştı. Tuhaftı, arkadaş olduğumuz günlerin üzerinden epeyce geçmişti ama bir araya geldiğimizde sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi davranabiliyorduk. "Topla kendini kızım, Ömer gibisi çok, bir üniversiteye git de neler neler göreceksin. Ayrıca senin netlerin neden bu kadar düştü? Çok kafa yoruyorsun bu konuda, dikkat et."
"Sanki birden fazla üniversite bitirmiş gibi konuşuyorsun. Ayrıca Ömer gibisi diye bir şey yok benim kafamda, direkt Ömer var. Netlerim de kötü değil, hala ikinciyim."
Başını kaldırdı ve gülerek iki yana salladı. Sinirlendiği belli oluyordu, ki bu da biraz sonra canımı sıkacak şeyler söyleyeceğini gösterirdi. Aslında sorun Zeynep'in sözlerinde değildi. O, gerçek olanı söylerdi kendince. Ben ise gerçekten her zaman kaçardım, Zeynep omuzlarımdan tutup beni geri oturturdu. İtirazlarımı dinlemezdi, bu yönden sıkı bir disiplini vardı.
"Ömer'e laf söyletmediğine göre işler benim karışabileceğim bir noktadan çıkmış." sustu ve bir süre sadece yürüdü. Kafasının içinde bu konuyu tartıyordu. Aynı şekilde ben de: Zeynep bile karışamadığına göre, Ömer ile olan ilişkimin ipleri geriliyordu, beni zorlayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerini Aç
Teen FictionAçılan sayısız kapılar, kitaplar ve hayatlar vardı. Her birinin köşesinden içine girmek ve her birini deneyimlemek nasıl olurdu? Dikkatli düşünüldüğünde bunun gibi bir isteğin mantık dışı olduğu ve kişiye kötülükten başka bir şey getirmeyeceği açıkt...