Yazdığım üç defterin üzerinde gözlerimi gezdirip derince nefes aldım. Kısa bir süreliğine de olsa ara vermiştim ve bu da Ömer'in yalan söylediği zamana denk geliyordu. Tabii Zeynep'in uyarılarını dinleyerek bu işi geri dönmüştüm. Beni uyarmasa bile dönmek ve her şeyi yazmak zorundaydım.
Yanımda sınıftan bir çocukla flörtöz bir konuşma yapan Asiye'yi bile bu kağıda geçirmeliydim. Hayır, Zeynep bunu dedikodu sevdiği için yapmamı söylemiyordu. Gözümüzü Asiye'den ayırmamamız gerektiğine inanıyordu. Oysa onda hiç tuhaf bir şey görmemiştim.
Defterleri toplayıp çantama attıktan sonra sınıftan çıktım. Çantımı sırtıma atıp hızlıca koridorda yürüdüm ve içimdeki gerginliğin daha fazla büyümesine izin vermeden yaşayacaklarımla bir an önce karşılaşmayı umdum. Ama bahçeye çıkar çıkmaz yüzüme çarpan soğuk hava tüm kararlılığımı yıkmış, üstüne bir de bankta oturan Ömer'i görmek baltalamıştı. Merdivenlerden inerken gözleri bana çevrilen Ömer'in gülümsemesi bana cesaret vermekten uzaktı. Zorlama ile yapılan her şeyin olduğu gibi gerçek bir gülümseme değildi.
Sonunda beni bekleyen Ömür'ün yanına vardığımda irademin yavaş yavaş ellerimden çekildiğini hissediyordum. Sanki arafta gibiydim. Olmak istemediğim birinin yanında, ona kocaman gülümsüyordum.
"Sana neden kızamıyorum ben?" diye sahte bir sitemle konuşurken uzattığı elini gülümsememi koruyarak tuttum. Hikâyenin akşına göre onunla bir süredir aram kötüydü ve ben o zamanlar o kadar huzurluydum ki, mutsuz günlerimi unutmuş gibiydim. Ama geri dönmüştü ve bana neyin ne olduğunu hatırlatıyordu.
Yan yana yürümeye başladığımızda gözlerimi etrafta gezdirmeye çalıştım ama durmadan benimle göz göze gelmeye çalışan Ömür buna engel olıyordu. "Bugün metroyla gidelim, olur mu? Seninle daha fazla zaman geçirmek istiyorum." içimde bir ürperti oluşurken dışarıdan sadece gülümsedim. Hayır metro olmaz, Ömür de olmaz, istemediğim hiçbir şey olmaz.
"Ama hava çok soğuk!" yakınmam üzerine elimi bırakıp boynundaki atkıyı çıkardı. Benim boynuma asarken midemin gittikçe kötü olduğunu hissediyordum. Eğer biraz daha yaklaşırsa kusacağımı düşünüyordum.
"Birlikte zaman geçirmek isteyen tek kişi ben miyim acaba?" sorusuna karşılık bir anda,"Aynen öyle," dedim. Bu beklenmedik, anlık gelişen cevap içimde heyecan ve mutluluk karşımı bir duygu yaratıp umutlanmamı sağladı. Ama bu çok uzun sürmedi, soğuk tavrımı üzerimden atıp elini tuttum ve onu tam tersine ikna etmeye çalıştım. Yaklaşık on dakika kadar birlikte yürüdük ama metro istasyonuna yaklaştığımızda içimdeki titrek korku artık daha güçlü bir forma kavuşmuştu ve beni kolayca altüst edeceğini belli edercesine an kolluyordu.
Neyse ki, istasyona çok da uzak sayılmayan bir mesafeye ulaştığımızda irademin ellerime bırakıldığını anlamıştım. Hızlıca elimi ondan çektim ve yürüdüğümüz istikametin tam aksine çevirdim adımlarımı. Eş zamanlı olarak bu anda aramızdaki tüm sohbet bitebilirdi ve hiç konuşmadan yollarımıza gidebilirdik ama buna izin vermek yerine beni takip etmeyi seçmişti.
"Senden gerçekten hoşlandığımı biliyorsun, değil mi?" sorusu beni durdurmadı, bu yüzden takibe devam etti. Gözlerim yollardaydı, Ömer bana geleceğine dair söz vermişti. Tabii ki iradesinin izin verdiği anda gelebilirdi, bunu bilmeme rağmen içimdeki huzursuzluk dinmiyordu.
"Açıkçası az önceki yakın halini de şimdiki pas vermeyen soğuk hâlini de ayrı bir seviyorum. Söylesene, ne zaman bana isteyerek yaklaşacaksın?" başka işleri yok muydu? Benimle mütamadiyyen konuşmak istemeyen birine bu kadar diretmiş olsaydım sanırım utançtan ölürdüm. Ama o hiç vazgeçmiyor, inatla devam ediyordu. Sinirlenmemek adına kendimi telkin ediyor, Ömür'ün amacının tam da bu olduğunu kendime söyleyerek toparlanmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerini Aç
Teen FictionAçılan sayısız kapılar, kitaplar ve hayatlar vardı. Her birinin köşesinden içine girmek ve her birini deneyimlemek nasıl olurdu? Dikkatli düşünüldüğünde bunun gibi bir isteğin mantık dışı olduğu ve kişiye kötülükten başka bir şey getirmeyeceği açıkt...