0.0.6

4 0 0
                                    

Kahvelerimiz bittikten sonra Ömer ile birlikte kafeden ayrılmıştık. Beni metroya kadar bırakmayı teklif etmişti ama bunu istememiştim. Bir süre daha orayı görmek istemiyordum ve şimdi yavaş adımlarla yan yana ilerliyorduk. Büyük ihtimalle o da benim gibi nereye gittiğini bilmiyordu ya da gitmesi gereken yerden kaçmaya çalışıyordu.

Annemin olmadığı bir eve gitmek istemiyordum. Sanırım eve geldiğinde onunla birlikte uyuyacak kadar paranoyak olmuştum. Ne zaman uyusam kabuslar görüyordum. Çoğu zaman sevdiklerimi kaybettiğim ya da benim kaybolduğum kabuslardı bunlar. Etkisini üzerimden atmak neredeyse imkansızdı. Neyse ki, insanlarla konuşmak beni rahatlatıyordu. Şimdi yanında sessizce ilerlediğim Ömer ile ne kadar konuşmak istesem de yüzündeki düşünceli ifade beni bundan uzak tutuyordu. Büyük ihtimalle ailesel sorunları vardı, tabii ablası ile olan güven problemini de görmezden gelmemek gerekti.

"Acıkmadın mı?" diye sordum, her ne kadar yanımda çok bir para olmasa da. Annem bu aralar çok sıkışıktı, çok çalıştığı için işini bırakmayı düşünüyordu ama başka bir iş bulmakta daha fazla zorlanacağını da biliyordu. Tıpkı zamanında öğretmenliği bu yüzden bıraktığı gibi. Maddi sıkıntılar çeksek de bunu bana yansıtmıyordu. Kendi isteğimle servisten ayrılmama çok fazla karşı çıkmaması bu sebeptendi.

"Bilmem, pek iştahım yok. Sen acıktıysan bir yerlere oturalım?" başımı anında iki yana salladım. Çok aç değildim, ayrıca ben yerken onun beni izlemesine de göz yumamazdım. Zaten onu konuşturmak adına böyle bir fikir sunmuştum ortaya. "Üşüyor musun?" diye sorduğunda beni incelediğini geç fark etmiştim. Gerçekten kış havasının en sert olduğu bir zamana denk gelmiştik. Hava karardığı için soğuk etrafta rahatça kol geziyordu.

Yürümeyi bıraktı ve bana döndü. "Metroya binme fikri bu kadar mı korkutucu?" ona cevap vermedim. Önüme geçip boynundaki atkıyı çıkardı. Bunu taktığını fark etmemiştim bile. Benim boynumdan geçirirken sakince onu izliyordum. Aslında pek de sakin değildim, hızlanan kalp atışlarım yanında sakin olmaya çabalıyordum.

"En az senin eve gitmen fikri kadar korkutucu." o an ağzımdan kaçan şeyler tamamıyla düşünmeden ortaya dökülmüştü. İşine odaklanmış ifadesini incelerken oldukça farklı şeyler düşünüyordum. Bunu o da biliyormuş gibi güldü ve geri çekildi. O anda yumruklarımı sıktığımı yeni fark etmiştim.

Tekrar yürümeye başladığımızda eskisi kadar soğuk değildi. En azından boynuma ve kulaklarıma soğuk o kadar uğramıyordu. Birden Ömer'in elini bana doğru uzattığını gördüğümde ne yaptığını anlayamamıştım. "Kırılan parmağını mı gösteriyorsun?" o da ilk birkaç saniye söylediğimi anlayamamış gibiydi. Ardından gülmeye başladı. Sanırım ikimizin de algılarında bir sorun vardı.

"Umut sen çok mu üşüdün?" diye sorarken gözleriyle cebimdeki elimi işaret etti. İsteğini anladığımda anında başımı salladım.

"Hava çok soğuk, Ömer. Ellerim ceplerimde bile üşüyor." yine de elimi cebimden çıkarmıştım. Resmen istemem yan cebime koy diyordum açık açık. Elime uzanıp kavradığında teninin sıcaklığı sayesinde üşümeyeceğimi anında anlamıştım. Hatta diğer elimi de tutmasını bile önerebilirdim.

"Gerçekten utanıyor musun anlayamıyorum, gözü kara şekilde benden hoşlandığını söyleyen kız sen misin?" elimin oldukça üşüdüğünü olduğunu düşünüyor olacak ki, kendi eliyle birlikte montunun cebine yerleştirmişti. Oysa çoktan elim ısınmıştı ve bu sıcaklık elime yayılmakla kalmamış, tüm vücudumu etkilemişti. Neyse ki ağzıma kadar çekilmiş olan atkı kızaran yanaklarımı biraz olsun saklıyordu.

"Bilmiyorum," dedim gerçekten kendimi anlamlandırmaya çalışır şekilde. "Biraz fevri ve sabırsızım sanırım. Ama bu utanmama engel olmuyor." başım yere eğik şekilde düşünerek konuşurken bir anda başımı kaldırmamla dibimde biten Ömer ile göz göze geldim. Yavaşça yutkunarak ne ara bu kadar yaklaşmış olduğunu idrak etmeye çalıştım. Bugün beni oldukça şaşırtıyordu.

Gözlerini AçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin