Aylar sürmüştü anne ve babamın acısının yüreğimde küllenmesi hala her hatırladığımda alev alev yaksa da beni insan zamanla her şeye alışıyordu. Bu arada dine iyice yönelmiş dünyaya da boş bir meta gözüyle bakıyordum.
Kaldığım evdeki arkadaşların gruplarında dini sohbetler yapılmaktaydı. Bu sohbetlerin ağırlıklı konusu cihat üzerineydi ve bende yavaş yavaş cihada karşı bir sevgi oluşmuştu. Sohbetleri iktisatta okuyan ve bir dönem Mısırda kalarak Arapça eğitimi almış Habip isimli biri yapıyordu. Bana da cihatla ilgili kitaplar veriyor verdiği kitapları okuyor okudukça hem dini bilgilerim artıyor hem de bir an önce cihat edecek bir yerlere gidip Allah yolunda şehadet şerbetini içmek istiyordum. Böylelikle anne babamın da aflarına layık olabilecek onlara layık biri olacaktım.
Zamanla Habiple hem dostluğumuz arttı hem de onun gerçekten cihat yapan birileri ile irtibatlı olduğunu ve zamanı gelince de cihad bölgesine gideceğini sezdiğimden bir gün
-Abi bende cihat için seninle gelsem
Dediğimde
-Ben bir bakayım o yollar öyle hemen kolay açılmıyor önümüzdeki ay buradan birkaç arkadaş gideceğiz eğer nasipse senide götürürüm. Dediğinde dünyalar benim olmuştu. Artık fikirlerim değişiyor hiçbir Müslümanı beğenmez bir duruma geliyordum. Normalde bir ay sonra gideceğimiz Afganistan yolculuğuna ise 2 ay sonra ancak çıkabilmiştik. Hazırlıklarımı yapmış cihat için ilk defa Türkiye’den ayrılacak olmanın sevincini yaşıyordum.