Peygamber şehri
Peygamber şehrine girdiğimde de Kütüp şehrinden etkilendiğim gibi etkilendim nasıl etkilenmeyeyim ki Sultan her şehri kendine yakışır bir güzellikte yaratmıştı. Biz gezelim görelim ve bu sayede var olana imanımızı ona layık şekilde güzelleştirelim diye. Şehir yeşil kırlar yol kenarlarından biraz içerde aynı hizada şehrin her tarafına yayılmış gülibrişimler mor menevişeler papatyalar menekşeler lalelerle bezenmiş gerilere doğru belki dünyanın değişik kıtalarında göreceğiniz geniş yapraklı ağaçlar savanlar taygalar tundralar ayrı bir görsel zevk veriyordu baktığınız zaman, adeta dünyada gördüğümüz bütün güzel ağaçlar bütün güzel çiçekler bu şehri güzelleştirmek için Sultan tarafından bu şehirde toplanmıştı şehrin bize göre yerleşim yeri yine girişten başlayarak Sultanın yeryüzüne gönderdiği peygamber Efendilerimizin gönderiliş sırasına göre yaptığı saraylardan oluşuyordu. ilk saray dışardan baktığınızda toprak renginde ve sadece çamurun yani toprağın mahiyetinde inşa edilmiş tek parça halindeydi. Kurna bize
-- Sultanım Hz Adem as topraktan yarattığı gibi bu Sarayı da yine topraktan yekpare parçasız olarak inşa etti dedi ve bize Hz Adem as ile ilgili şu bilgileri verdi
İlk insan, ilk peygamber, Allah'u Teala Hz. Adem'i topraktan (turâbtan) yarattı. (Hud, 11/61;
Taha, 20/55; Nuh, 71/18) Yüce Allah yeryüzünde bir halife yaratacağını meleklerine bildirdiği zaman; ilim, irade ve kudret sıfatlarıyla donatacağı bu varlığın yeryüzüne uyum sağlaması için maddesinin de yeryüzü elementlerinden olmasını dilemiştir:
"Sizi (aslınız Adem'i) topraktan yaratmış olması onun ayetlerindendir. Sonra siz (her tarafa) yayılır bir beşer oldunuz." (er-Rum, 30/20)
Allah'u Teala Hz. Adem'i yaratırken maddesi olan toprağı çeşitli hal ve safhalardan geçirmiştir:
Yeryüzünün 3/4'ü su ile kaplıdır. İnsan vücudunun da %75'i sudur. Demek ki dünyadaki bu düzen aynen insana da intikal ettirilmiştir. Yine Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:İşte ilk insan, yaratılışının mertebelerinde, önce böyle bir çamurdan sıyrılıp çıkarılmış, sonra hülasadan (bir soydan) yaratılmıştır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur'an Dili, V, 3056-3059, 3431-3432)
Bu bilgilendirmenin ardından
Saraya girdiğimiz zaman Hz Adem ve Hz Havva annemizin bir tahtta oturmuş bizi beklediklerini, Sadece kısa bir bakış, belki bir kapı açılıp kapanma süresince, görebildik. Hz Adem ile Havva annemiz hem cennette yaşamış ve hem de dünyada yaşamış tek peygamber Efendimiz idi. Bu kısa anda ise ihtişamına, boyuna etrafında ki manevi atmosfere hayran olmuştuk. Ben kurnaya
-- Konuşabilir miyiz? Diye sorduğumda olumsuz manasında başını sallayarak cevap verdi. Bu kısa ziyaretin ardından saraydan çıktık. Sırasıyla her saraya her peygamber as'lara Nebilere uğrasak belki 6 gün değil 6000 gün olsa yetmeyecekti. Biz belli başlı peygamber Efendilerimizi ziyaret edecek kısa ancak dolu dolu 6 gün kalacak manen peygamberlere olan inancımızı burada aynel yakin derecesinde görecektik.
Sırada İdris (a.s), vardı. Onun sarayı adeta gezegen gibi inşa edilmiş, uzaktan baktığınızda sanki boşlukta duran bir gezegeni andırıyordu. Yerle bu saray arsandaki zemin ise görünmez bir elementten yapılmıştı. Saraya geçişte ise yine görünmeyen fakat nurani yeşil lambalarla belli edilen merdivenleri kullanarak sağlanıyordu. Yine daha önce asude isimli resteurana giderken kullandığımız köprü gibi bu saraya da girenlere uzaktan baktığımızda onların sanki boşlukta yürüyerek bu saraya girdiğini zannediyorduk. Bizde o görünmeyen ama adımımızı her attığımızda normal bir zeminde nasıl yürüyorsak o şekilde yürüyerek, hayret ve hayranlıkla saraya girdik. Saraya girişte beyaz tenli uzun boylu, geniş göğüslü, gür sakallı Hz İdris a.s gördük. Salonun orta yerinde daha önce merak saldığı astronomi üzerine sultanın bahşettiği ilimle hem dem oluyordu. Salonda kısa adımlarla bir ileri bir geri giderek önündeki samanyoluna benzer küreler ve yıldızlara bakıyordu, kurna kısaca bize
-- ilk astronomi ilmiyle uğraşan ve geçmiş zamanların ilimlerini öğrenen Hz İdris (a.s)'dır. Dedi kısa ziyaretimizin ardından buradan da ayrıldık. Az ilerde gemiye benzeyen bir saray görünce bu sarayın Hz Nuh as olduğunu tahmin ettim ve tahmin ettiğim gibide Hz Nuh as da bu gemiye benzeyen dev asa sarayda gördük. Ziyaret ettiğimiz saraylarda peygamber as ları gördükçe imanımız ziyadeleşiyor ve Sultanın merhametine güzide peygamberler sayesinde bir kez daha şahit oluyorduk. Evet O merhametli idi ve bizi başı boş bırakmamış zaman zaman kitap ve peygamber ve Nebilerle bizleri takviye edip ebedi cenneti kazanmanın yollarını göstermiş ve ebedi cehennemden uzaklaşıp bir daha oraya girmememiz ve ahiretimizi berbat etmememiz için bu seçilmiş peygamberleri göndermişti. Hepsinin yanına vardığımızda gönlümüzün idrakimizin de ötesinde bir ferahlığa ve genişliğe büründüğünü hissediyorduk. Sırasıyla değişik bir mimaride inşa edilmiş nurlu saraylarda dolaşıyoruz yine mimarisi çok farklı Hz Musa as sarayına geldik mısırdaki piramitleri anımsatıyordu ilk başta, ama şeffaf değişik bir cam maddesinden yapılmış ve türkuaz rengindeki bu sarayın girişindeki kabul odası gibi bir yerde boşlukta Hz Musa'nın meşhur asasını gördük. Bu asa sayesinde ve Allah'ın izni ile dönemindeki sihirbazları mağlup etmişti. Hz Musa a.s da bir perde arkasından çok az görebildik oradan çıkarak Hz İsa as sarayına doğru gidiyoruz ama son günümüz olduğu için Hz İsa as dan sonra son peygamber Sultanın Gözdesi efendimizi görecek olmamız hepimize ayrı bir heyecan veriyordu adeta hepsine canlar kurban edilecek peygamber Efendilerimize.
--- sizi biraz hızlı geçiyoruz ama çağa son hatime olan yeryüzünün yaratılış gayesi Efendimiz için acele edişimizden dolayı kusura bakmayın der gibiydik.
Hz İsa as, Efendimizi müjdeleyen yüce peygamber. Onunda sarayına geldik o da çile peygamberi idi ilk zamanlar kendisine inanların sayısı çok azdı havarilerim dediği birkaç insanla başlamıştı tebliğine onu da inanmayanlar rahat bırakmadı peşine düştüler. Bu zalimlerin niyetleri ise hiç iyi değildi. Zaten Allah'ı anlatan kim olursa olsun çok çetin bir yola çıkmış oluyordu. Birde bu vazife Allah tarafından verilince çilenin en acısı çölde susamış insanın suyu hayalinde yudumlaması gibi yudumlanıyordu. Zira onun için çekilen çile o vaziyette içilen soğuk suya tercih edilirdi. Sultanın Peygamberleri onun kara sevdalıları da böyle yapmışlardı.
Saray çok sade vaziyette dizayn edilmiş Hz Mesih as tahtında oturken kısaca görebildik nuraniyeti ile kendimizden geçtik ama ona da bize müsaade der gibiydik biz faraklite gidiyoruz dedik içimizden ama ben bu düşüncelerle çok kısada olsa Hz İsa as ile göz göze geldim bana hüzünlü bakışındaki manayı ise daha sonra çözecektim.
Yürüdüğümüz yollar değişti çevre başkalaştı ve yeşil bir yola girdik. Önümüze çıkan ilk baktığımız zaman Kabe'yi andıran ama arkasına doğru adeta efendimizin ilk neşet ettiği binaların altın kerpiçlerden değerli yakut taşlarından ve elmaslardan yapılmış neredeyse bire bir aynı olan sarayın ilk giriş yeri ve Efendimizin bu saraydaki mekanı olan Kabeye benzeyn saraya ilk adımı attığımda misku amber kokusunu duyunca tüm hücrelerimde, orada ölsem gam yemeyecektim. Baktık bakıyorduk çölde su arayan gözler gibi Efendimizin mekanın da, Efendimi ama göremiyorduk niye ?
--yoksa daha mı içerde bir odada diye sorunca kurnaya burnumun kemiklerini sızlatan hicranı yaşadım aldığım cevapla kurna
Efendimiz burada yok o şimdi senin gibi buraya gelemeyenleri cehenneme girmesinler Cennete Cemalulaha kuvuşsunlar, diye manen vazife başında nerede bir zülüm varsa O orada onun karşısında ben dedim ya Efendimiz burada olsaydı ziyaret ettiğimiz 50 kusur peygamber ve ziyarete vaktimizin olmadığı yüzbinlerce pergamber şimdi Efendimizin sarayınnı önünde onun gül cemalini görmek için bekleşiyor olurlardı. Bu cevaptan tan sonra Hz İsa as. bana hüzünle bakmasını şimdi anlayabilmiştim
Ah efendim bırakmadın bizi hiçbir zaman
Durdurmadı seni hiçbir mekan hiçbir zaman
Nerede senden biri meded istese resulü Zişan
Sen oldun heman onun bütün dertlerine derman
diyerek teselliyi kokusunda ve burada kaldığı kısa andan kalan buğundan aldık
Ve yine bize hicran gönlümüzde bitmeyen ayrılık acısı hüzün yüklü bulutlar gibi ağlaya ağlaya ayrıldık bu güzel şehirden.....