Melek şehri 1

89 8 0
                                    

Ertesi gün gezimiz görevli kurnanın bize dev asa binaların tanıtımı ile başladı. Melekler şehriydi burası, yolun sağında ve solunda dev asa villa tarzı evler, bu villalara ait uçsuz bucaksız bahçeler vardı. Bu villaların bazısının bahçesinde saf tutmuş yüzlerce nurani melek gördüm. Bu nurani varlıklar saf tutmuş hepsi bir ağızdan Merhaba Ülkesinin Sultanına tazimde bulunuyorlardı. İlk gördüğüm bu meleklerin, hepsi aynı yaratılış ile yaratılmış boyları dört metre civarında idi.  Sultanın nurdan yarattığı bu nurani varlıkların seyri bile gönlümün Sultana karşı ayrı bir sevgi ile çarpmasına yetti. Yol boyunca böyle en az 70-80 bin villa gördük ve hepsinde Yüzlerce melek ağızlarında ise ayrı birer tesbih ile Sultana zikirde bulunuyorlardı. Şehrin meydanına geldiğimizde meydanda camiye benzer ancak minaresi olmayan Koca tepe Sultanahmet camiinin belki 10 katı büyüklüğünde bir bina gördük. Bu binanın sağında ve solunda ise bu binayı merkez olarak almış arka tarafa doğru uzayan daha küçük binaların olduğunu fark ettik. Kurna bize

-Bu büyük binada ve sağlı sollu devam eden binalarda insanlar ve cinler için yaratılmış, ancak onların yaşamları boyunca onlarla olan onlar öldükten sonra vazifesi biten meleklerin mekânıdır. Kıyamet günü bu melekler her insan ve cin için tuttukları sizin amel defterinizi görevli meleğe verecek ve o defter içindekilerin yani sizin durumunuza göre ya arkanızdan ya sağ ya da solunuzdan size verilecek.

Bu sözü duyunca içime korkuyla beraber bir heyecan fırtınası hakim oldu. Bizim de bir amel defterimiz olacak bize de bu defter ahret gününde takdim edilecek. Ama  ne taraftan alacağımız sorusu ise tamamen bize bağlı olacaktı. Aklıma birden Burak kardeşimin bu konuyla ilgili büyük bir zatın söylediği söz geliverdi. Bir büyük zat o da amel defterini yeterli görmemiş derin endişe ile Rahmeti sonsuza şöyle bir nidada bulunmuştu

Ya Rab bakma sevad-ı defterime

Yak yakacaksan onu, benim yerime

Demiş gerçekten ona kulluğun aslında gerçek manada yapılamayacağını onun nimetlerine hakkıyla şükredilemeyeceğini rahmetine referans alarak söylediği bu enfes cümle geçti zihnimden.

Evet, o defterleri tutan bu melekler ömürlük meleklerdi. Her biri her bir insanla beraber var edilmiş vazifelerini de bi hakkın ifa etmişler zerre kadar iyiliği zerre kadar kötülüğü yazmışlardı. İnsan aslında yalnız değildi dünyadayken sağında iyilikleri yazan solunda kötülükleri yazan meleklerle beraber, bazı zikir ve Sultanın sevgisini kazanmış bazılarına ise özel olarak görevlendirdiği binlerce meleklerle yaşıyordu. Ama gafletimiz ve dünyaya olan aşırı hırsımız her şeyimizi alıp gittiği gibi bunu düşünüp ona göre istikamette yaşama özelliğimizi de alıp götürdü. Çoğu  zaman din alimleri bahsetse de melekten durup düşünmek gelmez içimizden gerçek manada olduklarını hakikaten, bir melek algısı girer çıkar korteksten.

Uçarak bu binalara giren melekler için ise bir kapı söz konusu değildi bu binaya ışık gibi süzülerek giriyorlardı. Orada bulunduğumuz 5-6 dakikalık sürede belki 100lercesi bu binalara girdiler. Görevli bize bu meleklerin şu anda ölen insanların görevli melekleri olduğunu söyleyince; ölüm çarkının ne kadar hızlı döndüğünü ve Azrail a.s’ın sanki hasat bahçesinde ömür hasat ederek Sultanın izni ile bu hasadı yaptığı aklıma geldi ve ürperdim. Gelen melekler bu büyük binanın yanındaki binalara giriyorlardı bende merakımdan kurnaya sordum

--Hazret bu büyük cami gibi binaya geldiğimizden beri hiç giren olmadı burası başka bir gaye için mi inşa edilmiş?

Bu büyük bina Sultanımız tarafından insanlara bir rehber bir yol gösterici olarak gönderilmiş peygamberlere, dünyada iken eşlik etmiş meleklerin mekânıdır. Bu binanın adı da Gül-i zemin dir ve en büyük makam burada Efendimizin yazıcı melekleri ve onu koruyan Hafaza meleklerin makamıdır. Hepsinin vazifesi de kutsaldır ancak diğer melekler yanında bu meleklerinde yeri ayrıdır. Hepsi Efendimizin yanında bulunan meleklere gıpta ile bakarlar ve zaten nurdan yaratılan meleklere sirayet eden Nur-u Muhammedi’yi temaşa etmek için gözlerini bu meleklerden ayıramazlar.

Efendimiz darı bekaya irtihal ettiğinde bu meleklerinde görevleri bitmiş diğer meleklere Onun gül yüzünü lal-ü Güher dudaklarından çıkan gül sözlerini nasıl yazdıklarını onun her halini onun vazifesinden terhisini kendilerinin de vazifeden terhis anlamına geldiğini vefatı ile ondan ayrıldıkları zaman ne kadar üzüldüklerini anlatıyorlar. Diğer   meleklerde dinliyorlardı. Bizde görmek istedik ama görevli o melekleri görme yetkimizin olmadığını söyledi. Diğer insanların yanında bulunan melekleri ise gördük. Bunlar bir insanın doğumundan itibaren Sultanın Rahmeti ile onları koruyan Hafaza melekleri ve daha sonra görevlendirilen Kiramen Katibin melekleri idi. Bunlar bir insanın bir ömür boyu onun haberi olmadan her şeyi yazan melekleri. Onlar buradaydı ama kabirde bırakıp geldikleri kim bilir ne haldeydi. Ameli iyi olup cennet bahçesi gibi bir yerde mi yoksa cehennem çukuru gibi bir yerde mi bekliyorlardı kıyametin kopacağı anı. Birinci şıkkı düşünüp sevindim ama ikincisi için üzülmemek elde bile değildi.

 Sultanım beni bu kötü akıbetten koru da benim de kabrimi cennet bahçesi et diye dua ettim.

Görevlide duama

 amin dedi

-- bu tamamen sana bağlı diye de ilave etti. Birde Merhaba ülkesini görüp te yanlışa sapanın vay haline dedi.

Bende bu gördüklerimin kalbimde bıraktığı tesir ille yanlışa girersem vay halime dedim. Çünkü akıbetimden her zaman endişe duymalıydım. Sonuçta şeytan da Allah’ı cc. aynel yakin olarak görmüş ama hırsının kurbanı olmamış mıydı?

Diğer günlerde de gezdiğimiz melek şehrinde birbirinden farklı bir çok melek gördüm. Bazılarının üzerimizde uçtuğunda gökyüzünü kapladığını saatlerce onun geçmesinden dolayı gölgede kaldığımızı hayretle izledim. Artık meleklere iman konusunda yakinim artmış zerre kadar şek ve şüphem kalmamıştı.

Neyi yaşıyordum nasıl bir zamandaydım hangi boyut da seyahat ediyordum bilemiyorum ama meleklerin bile hayran olduğu Efendiler Efendisine olan sevgim Sultana olan aşkım merhaba ülkesine geldiğim günden beri her an her saniye beni daha da yakıyor kül ediyordu. Yanmaklığıma çare ise Sultanım ve Efendimin benden razı olması idi. O zaman yangınım sönebilir o zaman susuzluğum dinebilirdi.

İlahi Aşk(Merhaba Ülkesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin