İman şehri 1

145 9 2
                                    

--Kendi kendime dedim ki Sultanımız yaratıcımız ne kadar da merhametli ki bizi şeytanın tüm hilelerine karşı onun bizzat ağzından kendi hilelerini bize Gözdesi Efendimiz vasıtası ile bildirmiş. Biz onun bu desise ve oyunlarını iyi bilelim ve onun bu tuzaklarına karşı uyanık olup Cennet ve Cemalini hak edelim diye. Zira  son zamanlarda zaman başkalaştı zamana göre şeytanda avaneleri de başkalaştı şu sıralar şeytan iman yönünden zayıf olsun güçlü olsun hedefine kimi alırsa onu bir şekilde ele geçiriyor. Bazen  kadınlarla, kadınları erkeklerle para ile ve insanda olan zaafları keşfederek onların bu zaaf penceresinden içeri giriyor ve insana kendi elleri ile hazırladığı takip ve tahrip cihazını yerleştiriyor. Bu cihaz sayesinde hedefindeki insanı takip ediyor. Onun boşluğunu bulduğu zayıf bir anın da bu cihazı devreye sokuyor ve bu cihaz zaten mevcut olan zaafları zirveye çıkararak kimi zaman o kişiye tatlı haram hülyalar tatlı haram fantaziler kurdurarak önce zihnini bozuyor. Bu arada o kişi kendine gelmeye çalıştığında bu cihazın tahrip gücünü daha artırarak

---ne olacak sanki gerçekten-mi? yapıyorsun bu bir düşünce

 Diyerek önce sakinleştiriyor ve yanlışına bahaneler buluyor daha sonra ise  tahrip ettiği kişiye bu sefer

--sen nasıl bir insansın sen zaten bu imtihanı kazanamazsın pis bir insansın diye diye ümitsizlik girdabına sokuyor. Bu girdaba da bir kez kapıldı mı insan azıda bir çoğu da diyerek isyan deryasında yelken açıyor da birde üstüne üstelik gemisini şeytana kaptırıyor. Bu deryada artık kaptan şeytan tayfası nefis sende o gemide yerleri silen kaçak bir yolcu oluyorsun. Zaman zaman gözün bir ufuk görse bir kara parçası canlansa zihninde, geri dönme sahile çıkma duygusu belirecek ama maalesef o kadar derinlere açılmıştır ki şeytan sayesinde gemin, senin zihninde o duygu bile belirmez. Artık seni bu korsan kılıklı şeytandan kurtaracak yiğiti beklersin gelirse ve sende kurtulmak istersen ne ala ya o azim de kalmazsa sonun ne ola o yüzden Sultanın merhametine çokça sığınmalı ve göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa nefis ve şeytanla baş başa kalmamak için kalınsa da yenilmemek için dua etmeliyiz.

Tekrar şehrin güzelliklerine daldım. Burada yerli yerinde olan her şey fiziğin bile telaffuz edemediği sınıfta kaldığı bir yerdi. Burası ilahi bir terazi ile Sultanın sadece Kün emrine uyarak ve benim gibi kulları için onu daha iyi tanıyalım diye kurduğu bir şehirdi. Sultanın büyüklüğünü burada gördüğümüz her bir şey anlatıyordu. Şehrin meydanına geldiğimizde yine beni hayretlere düşürecek bir güzellikle karşılaşmıştım. Aklım gözüm ve latifelerim hayretin ve hayranlığın zirvesini yaşıyordu. Böyle güzel bir meydanı da ilk defa burada görüyordum. Bu meydan büyük bir alana sahipti. Bu alanın etrafında rahat ve geniş kanepeler, bu kanepelerin bitiminde envaı çeşit çiçekler ve bu çiçeklerin bittiği yerde yuvarlak bir havuz vardı. Havuzun duvarı açık mavi camdan yapılmış ve bu duvar yine halka şeklinde yerden yüksekliği 1,5 metre ve genişliği 1 metre akvaryum idi. İçindeki  rengârenk balıkların yüzerken izlenmesi ise kanepelerde oturanlara ayrı bir huzur veriyordu. Havuzun ortasında ise yerden 3 metre yukarda dev asa bir küre havada asılı vaziyette duruyordu. Bu küre sultanın koyduğu bir sistemle daha doğrusu emirle yukarda boşlukta ve hiçbir bağlantı olmadan duruyordu. Bu mavi şeffaf küreye biraz gözünü daldırınca üçüncü boyuta geçip kürenin içindeki Allah cc yazısını okuyabiliyordunuz. Hem akvaryum hem de kürenin rengârenk görüntüsü Gece bin bir renk ve ışık demeti ile daha bir güzel oluyormuş. Şaşkınlığımızı gören kurna

---bunda hayret edecek bir şey yok diyerek

(Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, koştukları ortaklardan münezzehtir” (Nahl Suresi, 3).

 “O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah’ın emriyle hareket ederler. Şüphesiz bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.” (Nahl Suresi, 12).

Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler” (Yasin Suresi, 40).

 “Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve alim olan Allah’ın takdiridir” (Yasin Suresi, 38)

Kuran’dan bu ayetleri okudu ve koskoca güneşi ve sizin bilmediğiniz daha nice güneş kadar büyük gezegenleri orada tutan Sultanıma bu çok kolay gelen bir iştir. O  bir şeye murat buyurursa sadece ‘ol’ der. Biz bu havuzu izlerken birden kürenin altından sular çıkmaya ve kürenin üstünden aşağıya doğru yine bize görsel bir ziyafet çekerek akmaya başladı. Hiçbir bağlantı olmadan ve kendinden zuhur eden bu su da yine sultanın emri ile bitmeden tükenmeden akıyordu. Benim de aklıma Kayserinin Yahyalı ilçesine gittiğimizde dağın içinden büyük bir tazyikle çıkarak akan Kapuzbaşı  şelalesi aklıma geldi ve Kurandan  şu pırlantaları çağrıştırdı.

"Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda Kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler." (Rum Suresi, 48)

"Görmüyor musun; gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-geçirdi. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor..." (Zümer Suresi, 21)

"(Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı..." (Rad Suresi, 17)

"De ki: "Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akarsu kaynağı getirebilir?" (Mülk Suresi, 30)

"Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin." (Kehf Suresi, 41)

"Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz." (Mü'minun Suresi, 18)

Ve kurna bize dönerek

--gece bu meydanın güzelliğini görenler buradan ayrılmayarak geceleri burada sabahlıyorlar dedi. Tabi bizde ilk günümüzün gecesinde burayı gece de izleme fırsatımız olup olamayacağını sorduğumuzda o fırsatı bulacağımız söylenince çok mutlu olmuştuk.

Bu meydanın etrafında buraya bizim gibi imanını ihsan boyutuna taşımak için gelen gruplar vardı. Onlarında başlarında birer görevli hem şehrin güzelliklerini hem de Sultanın büyüklüğünü anlatıyordu. Aslında onların anlatmasına bile gerek yoktu zira yaşadığımız Dünya bile bakmasını bilen gözlere Sultanın büyüklüğünü anlatıyordu. Zaten o da Kur’an’ı bunun farkına varalım diye göndermemiş miydi. Gözdesi Efendimiz O’nun için ömrünü çilelerle geçirmişti de tek derdi ümmeti olmamış mıydı?

İlahi Aşk(Merhaba Ülkesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin