Melek şehri
Daha sonra melek şehrine vardık. Bu yolculuk Anka uçağı ile oldu. Anka uçağın özelliği ise sadece içine biniyor ve varmak istediğimiz yere gelince iniyor olmamızdı adeta ışınlanmanın değişik bir şekli gibi geldi bana tek fark bir uçağa binmek ve farklı bir yerde inmek. Kalktığımızı hatırlıyorum ve binerken saate bakmıştım adeta saati ileri alma gibi bir şey hissettim, çünkü saat üç saat ilerlemişti. Anka yere indi tabi biz hissetmeden ve oradan yer aracı ile kalacağımız mekâna gitmek üzere melekler şehrini izleyerek yol almaya başladık. Melekler şehri de diğer şehirler gibi büyüleyici idi. Bu şehirde ise ilk dikkatimi çeken binaların daha bir devasa yapılmış olması ve binaların renginin beyazın göz kamaştıran ahenginde olmasıydı. Bu şehirde altı gün kalacak, hem bu şehri tanıyacak hem de melekler hususunda imanımıza ziyade iman katacaktık. İlk aklıma gelenler ise Sultanın Kur'an'da bize haber verdiği melekler ile ilgili kısımlardı;
Bu şehre girdiğimiz zaman melekler ile ilgili aklımıza gelen soruları sormaya başladık ve kurnada bize bir bir anlatmaya başladı:
Melekler Allah'ın nurdan yarattığı, gözümüzle göremediğimiz ruhanî varlıklardır. Melekler, sırf hayır işlemek ve Allah'a ibadette bulunmak için yaratılmışlardır. Kötülük yapmaya kabiliyetleri yoktur. Çünkü Allah onlara, şehvet ve gazap gibi kötülüğe itici duygular vermemiştir. Meleklerin bizim gibi yemeleri içmeleri, yatıp uyumaları, evlenip çoğalmaları da yoktur. Onlar için erkeklik - dişilik söz konusu değildir. Gökte, yerde, her tarafta bulunurlar; kısa zamanda en uzak mesafeleri aşıp gitmeye, diledikleri şekil ve surette görünmeye güçleri yeter. Allah, onlara bu kuvveti vermiştir. Melekler, gece gündüz Allah'a ibadetle, zikir, tesbih ve takdîs ile meşgul olurlar. Bu, onların gıdası hükmündedir. Allah'a asla isyan etmez, onun emirlerinden zerre kadar dışarı çıkmazlar. Masum ve itâatlidirler.
Melekler nurdan yaratılmış lâtif cevherler, ruhanî varlıklar oldukları için, aslî hüviyetleri ve gerçek mâhiyetleri ile insan gözüne gözükmezler. Görme kabiliyetimiz, melekleri görebilecek şekilde yaratılmamıştır. Ancak Cenâb-ı Hak Peygamberlerine, melekleri görme kabiliyetini verdiğinden, onlar melekleri hakikî şekilleri ile görebilmişlerdir.
Meleklere îman, esasları içinde mühim bir yer işgal eder. Çünkü melekler, Allah'tan aldıkları İlâhî vahyi peygamberlere ulaştıran birer elçi durumundadırlar. Bu bakımdan vahye ve peygamberlere inanmak, önce onlara vahyi ve peygamberliği getiren meleklerin varlığına inanmayı gerektirmektedir. Meleklere inanmamak, peygamberlere de inanmamayı netice verecektir. Meleklere îmanın Allah'a îmandan hemen sonra zikredilmesinin sebebi de budur.
Melekler başlıca 3 grupta toplanabilir:
1. İlliyyûn - Mukarrebûn melekleri,
2. Müdebbirât melekleri,
3. İnsanla alâkalı melekler...
İlliyyûn - Mukarrebûn Melekleri:
Bunlar her an Cenâb-ı Hakk'ı zikirle, O'nu noksan sıfatlardan tenzihle ve her türlü kemâl vasıflarıyla takdîsle meşguldürler. Allah'ın mârifeti ve muhabbeti içinde kendilerinden geçmiş haldedirler.
Müdebbirât Melekleri:
Bunlar kâinatı idare eden, düzenini, nizam ve intizamını te'min eden İlâhî Kanunları tatbik ile vazifeli meleklerdir. ålemde, Allah'ın irâde ve kudretinin tecellilerine nezaretçi ve seyirci durumundadırlar.
İnsanla İlgili Melekler:
Bu meleklerin başında Cebrâil (as) gelir. Vazifesi, İlâhî vahyi peygamberlere ulaştırmaktır. Bu sebeble, ona Vahiy meleği de denir. İnsanla alâkalı meleklerin diğer bir görevi de, Allah'ın Peygamberlerine ve salih kullarına kuvvet vermek, sıkıntılı ve üzüntülü zamanlarında onları teselli etmek, mâneviyatlarını yükseltmek, gerekirse fiilen yardım yapmaktır. Asr-ı Saâdette cereyan eden Bedir, Uhud ve Huneyn harblerinde meleklerin mü'minlere fiilen yardım ettiklerini Kur'an bize haber vermektedir. İnsanla alâkalı meleklerin bir başka görevi de, insanlara iyi ve hayırlı şeyleri telkin etmek, böylece onların doğru yola girmelerini, ruhen yükselmelerini sağlamaktır. Bu kısma giren meleklerden bâzılarının özel vazifeleri vardır:
Hafaza Melekleri:
Her insanda hafaza adlı iki melek vardır. Bunlar insanların iyi-kötü her türlü hareketlerini, söz ve davranışlarını yazarlar. Kur'an'da bu meleklere Kirâmen Kâtibîn ismi verilir.
Münker - Nekir Melekleri:
Öldükten sonra insanı kabirde sorguya çeken, "Rabbin kim, dînin ne, peygamberin kim?" gibi sualleri soran meleklerdir.
Azrâil (as):
İnsanların ruhlarını kabzetmek, bedenlerden çekip almak ile vazifelidir. Melekü'l-Mevt, yani, ölüm meleği adı da verilir.
Mîkâil (as):
Rızıkları sahiplerine ulaştırmak ve yağmur, rüzgâr gibi tabiat hâdiselerini Allah'ın irâdesine göre düzenlemekle meşgul melektir.
İsrâfil (as):
Sûr adı verilen boruyu öttürüp kıyâmetin kopuş zamanını ilân ile vazifeli melektir. İsrâfil (as) kıyâmetin kopup kâinatın yıkılmasından ve bütün canlıların ölümünden sonra, Sûr'a ikinci bir defa daha üfleyecek, bu üfleyişle insanlar dirilerek kabirlerinden kalkacak, Mahşer meydanında toplanacaklardır.
En büyük melekler 4 tanedir. Bunlar da Cebrâil, Mîkâil, İsrâfil ve Azrâil Aleyhimüsselâm'dır. Bunların vazifelerinin ne olduğunu yukarıda zikrettik.
Hz. Süfyan bin Uyeyne'ye: "Bir insan, bir işi yapmaya niyet eder, sonra yapmazsa, o kimse o ameli işlemediği halde, Kirâmen Kâtibîn melekleri nasıl yazarlar?" diye sordular. Cevaben buyurdu ki: "İnsanın iyiliğini ve kötülüğünü yazan melekler gaybı bilmezler. Lâkin güzel ve hayırlı bir amel yapmayı kalbinden geçirince, kişiden misk gibi güzel kokular yayılır. Melekler bu kokuyu aldıkları zaman o kimsenin iyilik yapmaya niyet ettiğini anlarlar. Kötülük yapmağa niyet ettiğinde de, kişiden rahatsız edici bir koku yayılır. Bu kötü kokudan melekler o kimsenin kötülük yapmaya niyet ettiğini anlarlar. Güzel amel işlemeğe niyet edince, kul yapmasa da melekler o niyeti yazarlar. Kötülüğe niyet edince ise, o kötülüğü yapmadıkça yazmazlar. Bu, Allah Teâlâ'nın kuluna fazl ve ihsanındandır."
Bu inci tanelerini hatırladıktan sonra kalacağımız yere de gelmiş olduk. Konaklayacağımız bu yer ise diğer binaların yanında çok mütevazi olarak dizayn edilmiş bir köşktü. Güzel bir gölün hemen kenarına kurulmuş bu köşk: yekpare granit kayadan yapılmış bir salon ve bir yatak odası, arkada göl manzaralı geniş bir balkonu ve göle üç metre mesafede bir bahçesi vardı. Balkonda yine granitten yapılmış kanepeler vardı. Aklımdan çok rahat olmadığını sert olunca burada oturmanın da rahat bir oturuş sağlamayacağını düşündüm ancak benim bu düşüncem bu granitten yapılma kanepeye oturmamla birlikte yıkılıverdi. Zira bu granitten kanepeye oturunca kuş tüyü bir yatağa oturmuş gibi hissettim. Görüntüsü sert yapısı granit ama oturunca kuş tüyü yatak bu zevki hissettikçe hayretimi gizlemeyerek bu kanepenin üstünde bir çocuk gibi hoplamaya başladım. Nasıl bir yapıydı bu diye geçirdim içimden. Daha sonra salona geçtim. Salon geniş ve sade olarak döşenmiş rahat bir oturma kanepesi, salonun bir duvarı dijital ekran ve tavanı geceleri kendiliğinden aydınlanma özelliğine sahip bir şekilde yapılmıştı. Tavan gökyüzünü göreceğiniz şekilde yapılmıştı. Şeffaf bir camla kaplanmış bu tavanın ise cam olduğunu ne kadar dikkat etseniz de anlayamazdınız. Yatak odasında ise dev asa bir yatak ve tavan gökyüzünü görebileceğiniz şekilde camdan yapılmış dilerseniz karartıp normal aydınlatma moduna geçebiliyordunuz.Zaten merhaba ülkesine geldiğim günden beri uyuduğum her yatak ve her uyku bana çok farklı geldi. Zira ne uyurken bir zorluk vardı nede uyandığınızda, uyurken kolayca dalıyordunuz. Uyanırken uykumu alamadım diye bir şey söz konusu olmuyordu. Uykunun sonunda neşe ile kalkılan uykular vardır ya işte Merhaba ülkesi de her uykudan kalkış bu şekilde oluyordu. Salona geçip biraz dinlendikten sonra yatak odasına geçtim uyumak üzere zira yarın meleklerin kaldığı mekânları gezip melek şehrini keşfedecektik.