Loner

1K 86 204
                                        


Rosie

Pub'dan tekrar içeriye girdiğimde havadaki mecazi soğukluğun aksine sıcaklık her yerimi sarmalamıştı. İçgüdüsel olarak kollarımı etrafıma dolayarak pub'ın içerisinde adımladım. 

Müzik sesi kesilmiş, az önce pastayı bıraktığımız masa ise öylece bırakılmıştı. 

Harry ve Joe'nun anlamlandıramadığım sesleri pub'ın asma katından kulaklarıma çalınıyordu fakat kendimi onların yanına çıkmak için o kadar da hazır hissetmiyordum. O kadar fazla cevapsız soruyla karşı karşıya kalmıştım ki, neyi nereden tutacağımı bile bilmiyor, sürekli bir duvara çarpıp sekiyordum. 

Harry'nin hala siyah ceketi asılı olan sandalyesini çektim ve Sharlotka'ya bulanmış çatalımı oturduğum taraftan elime alıp kendimi sandalyeye bıraktım. Ardından mavi pastayı kendi önüme çektim ve öylece çatalı pastaya batırıp yemeye başladım.

Bu da benim doğum günü kusurum olsundu. Kimse bakmasındı.

Ne kadar böylece anlamsız anlamsız pastayı çatalladım bilmiyordum fakat yeteri kadar yediğimi hissettiğim an pasta resmen bulamaca dönmüştü. çatalı pasta bulamacının kenarına bırakıp önümden ittirdiğimde masadaki sıcaklamış biradan bir yudum aldım. Dakikalar dakikaları kovalarken pub'dan birileri sürekli çıkıp gidiyordu. Sam'i ve diğerlerini tekrar görmemiştim. Bu da bir kez daha buraya girmediklerini, direkt gittikleri anlamını çıkartmamı sağlıyordu. 

Sebep her neyse, beni de unutmuşlardı. Onlar için ben de yoktum ama kimse aşağıya inip bir bana da bakmayı düşünmemişti. 

Sanırım artık asma kata çıkma vaktim gelmişti. 

Asma katın dar ahşap merdivenlerini çıkarken kendimi bir ağaca tırmanıyormuşum gibi hissediyordum. Sürekli düşecekmiş gibi içim kalkıyordu fakat geri adım atmaktan kaçındım. Zehirli sarmaşıkların bileklerime sürtünmesinden kaçındım ve bir balkon büyüklüğündeki kata çıktığımda karşılaşacağım şeylere kendimi on saniye içerisinde ne kadar hazırlayabilirsem o kadar hazırladım.

Burası gerçekten de küçücük bir alandı ve yalnızca altı kişilik meşe ahşap bir masayla aynı malzemeden yapıldığı belli olan ahşap sandalyeler vardı. Sağ köşeye minik bir televizyon monte edilmişti ve ahşap zemin ezilen adımlarla gıcırdıyordu.

Gözüm ilk Harry'i buldu. Beyaz gömleğini masaya yasladığı dirseklerine kadar sıvamış, yumruk yaptığı ellerini ise başına yaslamış ve bir ayağını hızlı hızlı sallarken başını sağa sola sallıyordu. 

Suratını göremiyordum. Suratını görmekten çok korkuyordum. 

Joe ise yanı başında omzunu tutuyor, hiçbir şey demeden öylece ayakta bekliyordu. Gözleri gözlerimle kesiştiğinde bir açıklama beklediğimi düşünmüş olmalı ki ''Andre ve Marry'i bekliyoruz.'' dedi. 

Başımı salladım. Harry başını bile kaldırmadı. Muhtemelen Joe'nun benimle değil, bir başkasıyla konuştuğunu düşünmüş olmalıydı çünkü Sandalyeyi çekip ellerine uzandığım anda bakışları yumruk yaptığı elleri arasından bana değmiş, değdiği gibiyse beceriksizce ellerimi kavrayıp sıkıca tutunmuştu.

Düşmekten korkan bir çocuk gibiydi. Sanki bir uçurumun kenarında kalakalmıştı ve ben onun tek kurtarıcısıymışım gibi ellerime resmen kenetlenmişti.

''Ha-''

''Gitti mi? Lütfen gitmiş olsun. Gitsin Rosie, Lütfen. İstemiyorum onu. Lütfen.''

Sözümü sarsakça kestiğinde ne diyeceğimi bilemedim. Gidip gitmediğini bilmiyordum.

Eyes Wide OpenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin