Hell Of A Girl

1.3K 103 215
                                        

Hikayeden önce söylemek istediğim minik bir şey var, çok bekledim biriniz fark etsin diye ama kimse fark etmediği için söylemeye karar verdim. Her bölümün adı (Kitabın ismi de dahil olmak üzere) bir şarkıdan geliyor ve şarkıyı bölüme uygunluğuna göre seçiyorum. Öylesine seçmediğim ve şarkı sözlerinde spoilerlar olan şarkılar aslında. Yani  bölümler arttıkça hikayenin kendisi de bir playliste dönüşüyor. Bu bölümün şarkısını medyaya ekledim. İyi okumalar  ve dinlemeler...

Rosie

Louis beni takip etmişti.

Louis bana adım atmıştı.

Beynimde kaç kere bu basit cümleyi döndürdüm bilmiyordum. Bir kere Louis geri adım atacak bir karakterde değildi. Bunu yapmasına sebep olan bir şey olmuş olmalıydı. Yalnızca beni görecek diye böyle bir harekette bulunmazdı, biliyordum.

Ya da, bilmiyordum?

Telefonumun ekranını birkaç dakika öncesine nazaren oldukça zıt bir şekilde karartıp cebime tekrar koyduğumda anlık tepki değişimim Harry'i oldukça şaşırtmış olmalı ki bir şey dememi beklercesine suratıma bakmaya devam etti. Söyleyecek bir şeyim olmadığına karar verdiğindeyse ''çok garip,'' dedi. ''Şekerli makarna yiyorsun, saçlarını boyuyorsun yine de hiçbir şekilde yakınlaşamıyoruz değil mi?''

Keşke, dedim, keşke ağzımı açıp iki üç Louis hakkında laf etseydim de konu benim aptallık yapıp masanın üzerinde bıraktığım şekerli makarnaya ve saçlarıma gelmeseydi.

''5 gün değil 5 yıl kaybettik Harry. Beni bir makarnadan ve saç boyasından ümitlenmemen için seni uyarmak zorunda bırakıp duruyorsun.''

''Ümitlenmek değil bu!'' dedi aniden hafifçe yükselen sesiyle. Attığı adım yüzünden yüz yüze gelmiştik fakat ikimiz de oldukça temkinli davranıyorduk. Bizi birbirimizden iten ve çeken güç aynıydı ve hangisine direnmemiz gerektiğini o kadar çok şaşırıyorduk ki birimiz sürekli diğerini sarsmak zorunda kalıyordu. ''Anlamıyorsun ama hala birbirimize bağlılık gösteriyoruz. Bunu görmezden gelemezsin.''

''Harry neden seni terk etmişim gibi konuşuyorsun?'' Sakince dile getirdiğim soru onun üzerinde  elektrik etkisi yaratmış gibiydi. Donmuştu. Hareket eden tek yeri gözleriydi ve bir sonraki sözlerimi duymak istemediğine emin olmama rağmen gözlerini üzerimden çekmiyordu.

 ''Bak ben sürekli aynı şeyleri tekrarlamaktan yoruldum. Beni evinden sen kovdun, benim de beş yılda bir seni dinleyeceğim tuttu gittim. Neden aksi bir durum yaşanmış ve ben seni öylece bırakmışım gibi davranıyorsun?''

''Ama orası senin de evindi, teknik olarak seni kovmam mümkün değildi. Sensiz bir hayat dilememiştim. Bunu nasıl düşünüp gittiğini anlamıyorum. Çok düşündüm ama anlamıyorum.'' Derin bir nefes aldım. Ben onu kırmamaya çalıştıkça ki bu muameleyi hak ettiğini de düşünmüyordum ama Cardiff'te olanlar yüzünden hala bir yanım Harry'e şefkat göstermem gerektiğini düşünüyordu, o daha çok gel beni kır dermişçesine cümleler kuruyordu.

Bunu duymak istiyorsa ben de söylerdim. Çekincem yoktu benim. O kadar çok dağılmıştım ki beynimde binlerce kere döndürdüğüm senaryoyu bir kez daha sesli dile getirmek beni farklı bir acıya taşımayacaktı.

Hiç terk etmediğim bir hissi garipseyemezdim.

''Kirasını ödediğin evden bahsediyoruz değil mi? Söyleseydin o zaman Harry. Konuşsaydın benimle. Kız arkadaşların hakkında konuşmak yerine aramızdakiler hakkındaki endişelerinden konuşsaydın. En azından beni dinleseydin. Sürekli kendini temize çıkartmaya çalışıyorsun. Ben sana hiç suçum yok demiyorsam sen de bana ısrarla masumluğunu ima etmeye çalışıp durma artık. Burada kalan sensin, arkadaşlarınla görüşen sensin, düzenine devam eden sensin.'' 

Eyes Wide OpenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin