Rosie
Başımı yasladığım camın ardından akıp geçen şehir, dışarıda olmanın verdiği güçle oldukça çekici ve parlak geliyordu. Sanki dakikalar önce Harry küçük bir çocuğun geçirdiği türden bir sinir krizi geçirmemişçesine arabaya dağılan sessizliğimizin arasında burnunu çekişi havaya parça parça karışıyordu. Aslında, yaşadığı duygulanımı küçük bir çocuğunkine benzetmek doğru olur muydu bilmiyordum. Çünkü bencilce ve dünyada sanki yalnızca kendisi varmışçasına kendisini yerlere atarak elinde tuttuğu oyuncağı aldırmaya çalışan bir çocuktan çok daha geçerli ve bencil olmayan nedenleri vardı fakat iki durumda da ortaya çıkan tablo o kadar benzerdi ki içten içe kafamda bu iki durumu çaprazlandırmıştım.Elbette sinirliydi. Belki de daha çok anlamlandıramıyordu. Tüm bu felakete sebep olan kişinin ben oluşumu sindiremiyor oluşu da kuvvetle muhtemeldi. Evet bendim. Başımın dikine gitmek, intikam almak ve benden yıllarımızı çalan insanlara günlerini göstermek istemiştim. Harry de bana destek olmuştu. Çünkü ne ben ne de o bu küçük oyunumuzun böyle bir şekilde sonlanacağını tahmin edemezdi. Nasıl edebilirdik?
Archie'yi çok hafife almıştık. Ama annem? Annem beni en çok şaşırtan kişi olmuştu.
Kimseyle konuşmak, kimseyi görmek istemiyordum. Kimse ama hiç kimse peşime düşmemiş miydi cidden? Merak etmemiş miydi? Rosie birden nereye kayboldu böyle dememiş miydi yani?
Ben neden hep böyle cevabı can acıtıcı sorularla baş başa kalmak zorunda kalıyordum?
Gözlerimi kapattım ve elimi yasladığım kapı çıkıntısının üzerine başımı yasladım. Biraz uyumak istiyordum.
Yalnızca biraz uyumak ve olabildiğince düşüncelerden kaçmak.
Arabanın sarsıntısına gözlerimi açtığımda Harry'nin kısık sesle ettiği küfürü duydum fakat duymamazlıktan gelerek başımı yasladığım kolumun üzerinden çekerek doğruldum. Bakışlarımı ona çevirmemiş, açılan kapı geçidini izliyordum.
''Özür dilerim. Hız kesiciyi fark etmedim, dalmışım.'' Bana baktığını fark ettiğimde ben de bakışlarımı ona çevirdim.
Ona bakmak, çıplak ellerimle karı tutmaya çalışıyormuşum gibi bir his hissetmeme sebep olmuştu. Onaylayan bir mırıltı çıkartarak başımı sallarken ellerimle ayılabilmek için yüzümü ovuşturdum.
Ne bu eve ne de evin bulunduğu konuma aşinaydım fakat arabayı durdurduğu gibi cüzdanımla telefonumu ön gözden alarak arka cebime koydum ve kapıyı açıp arabadan inerek eve doğru yürümeye başladım. Sadece rahat bir koltuğa oturmak ve sıcak bir çay içmek istiyordum. Tüm anormal rutinlerden o kadar yorulmuştum ki bu basit, herkesin her gün yaptığı alışkanlıkları gerçekleştirmeye hasret kalmıştım.
Buna rağmen evin önünde kollarımı birbirine sarmış öylece durmuştum. Bahçesi yemyeşil bir evdi. Çimenlerin üzerindeki birkaç çocuk oyuncağına gözüm takıldı. Geniş pencereleri olan o kadar canlı ve yaşayan bir evdi ki bundan nefret ettim. İliklerime kadar hissettiğim bu his beni hem utandırıyor hem de canlı tutuyordu.
Ben gittikten sonra her şey bu kadar normal devam etmişti işte. Hakikaten de ortak alanda okuduğum dergilerde yazanlar gerçekti demek ki. Harry Styles gerçekten de bu son bir sene içerisinde çok ünlenmiş, ben sanki ölmüşüm gibi hayatına devam etmiş ve sanki ben sevgilisi değilmişim gibi iki çocuğu olan bir kadınla sevgili olmuştu.
''Kapıyı biraz çabuk açar mısın? Üşüdüm.'' dedim. O ise bir elinde çantam diğer elinde anahtarlar zaten bunu yapmak üzere arabasından yanıma doğru yürüyordu. Anahtarı sözlerime istinaden bana uzattığında ona arkamı döndüm ve kapı girişine doğru yürüdüm. Kapıyı benim açabileceğimi ima ettiğinin farkındaydım ama ben bu eve aidiyet gösterecek herhangi bir davranışta bulunmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes Wide Open
Fiksi Penggemar"Yalan söyleyen bir insanı fark etmeyi ancak senin gibi benciller beceremez, nasıl da inandın ama?" Omuz silkip elimdeki elmaya uzandı. "Çok da emin olma derim ben."