Pink Rabbits

1.1K 87 180
                                    


Rosie

İlk kez nefreti hissettiğimde 13 yaşındaydım. Karşı villamızda oturan Charlotte, sırf en sevdiği arkadaşı Bree benimle oynamayı tercih ettiği için tabağımda duran son çikolata parçacıklı kurabiyemi gülerek elleri arasında parça pinçik etmişti, onu orada parça pinçik edemeyeceğimin bilincinde ondan nefret etmeyi seçmiş, bu yaşıma dek de bu sinir bozucu anıyı unutmamıştım.

İlk kez kendimden tiksindiğimde ise 17 yaşımdaydım. Lisedeydim, sistematik zorbalığa maruz kalıyor ve uğraşmak bile istemediğim için takmıyormuş gibi yapıyordum fakat bu umursamazlığımın beni açık açık mezuniyet balosunda istemediklerini söylemeye cüret edebileceklerine sebebiyet vereceğini bilmiyordum. Zaten gelmeyecektim, salaklar demiştim. Yatağım uyduruk mezuniyetinizden çok daha çekici
Benden kocaman bir günü çalmalarına izin vermiştim ve tüm gece boyunca odamda Aşk ve Gurur izleyerek hüngür hüngür ağlamıştım. Kendimden tiksiniyordum. Varlığımla nefret yarattığım için, tepki göstermediğim için ve bu günü benden çaldıkları için 17 yaşımın her bir zerresinden tiksiniyordum.

Fakat ilk kez bütün vücudumun hüzünden uyuştuğunu hissettiğim an ise 21 yaşımda beni ziyaret etmişti. Verdiğim kararın altından kalkabiliyordum fakat hissettiğim hislerin altında eziliyordum. Omzumdan bir ağırlık kalkarken sanki o ağırlıklar ayak bileklerime bağlanıyordu. İnsanlar geçicidir Rosie deyip duruyordum, birilerini kaybetmek çok normal, insanların ölmesi çok normal, insanları geride bırakmak çok normal. Her gün binlerce, milyonlarca insan bunu yaşıyor. Kendine gel! Yalnız değilsin! Bunları hisseden tek lanet insan sen değilsin! fakat buna kendimi bile ikna edemiyordum.

Bugün, hepsini aynı anda hissediyordum.

O yataktan çıkmamalıydım. Tanrım, asla o teklifi kabul etmemeliydim. Ne sikime güvenmiştim ki kendime? Değişmek için kendimi parçalamıştım. Şimdiyse başladığım yerden bile gerideydim.

Ellerimi suratıma bastırmak ve sesim kısılana dek çığlık atmak istiyordum. Hiç bu kadar aciz hissetmemiştim, hiç bu kadar haksız olmamıştım.

Yok olmak istiyordum.

İşin en kötü yanıysa, karşılık vermişti. Karşılık vermişti.

Ben ne yaptığımı bilmiyordum belki ama o bilmeliydi. Tanrı aşkına! Sevgilisi vardı. Ve biz, arkadaş bile değildik! Bu çok, çok ama çok karışık bir durum değilmiş gibi ben elime alıp daha çok karman çorman etmiştim.

Yine de, bu öpücükte çok tanıdık bir şey vardı. Yemin ederim, bir şeyler o kadar tanıdıktı ki bu hissi içimden söküp atmak hiç istemiyordum. Sanki, hep oradaydı. Sanki, biz bunu hep yapıyorduk.

Kaybettiğim bir şeyi bulmak gibi bir histi bu. Ne hissettirdiğini biliyordum ama nasıl bunu hissettiğimi bilmiyordum.

Bunu ben yapmamışım gibi omuzlarından güç alarak onu kendimden uzaklaştırdım. Titriyordum ve gözlerim dolmuştu. Bundan daha fazla kendimi küçük düşüremezdim. Yıllarca, yıllar boyunca dayanmıştım. Aynı yatakta uyurken, bana verdiği değeri defalarca haykırırken dayanmıştım ve şimdi tek bir dokunuşuyla gardım düşmüştü. Bu kadar kolay olmamalıydı.

Beynim, nedenlerini haykırırken ben kulaklarımı tıkamaya o kadar alışmıştım ki salağa yatmak kolaya geliyordu belki de. Kolay değildi, yıllarca beklemiştim, uzakta kalmıştım, uzaktan varlığımın acı bir parfüm kokusuna dönüşüşünü izlemiştim. Bir bir yok olmuştum ve birden geri dönmüştüm. Parfüm şişesi düşmüştü, bütün koku ağırlığıyla havaya yayılmıştı ve açtığı camlara rağmen üzerine sinmesine engel olamamıştı.

Eyes Wide OpenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin