Ben ve her hikayeme bulaştırmadan rahat edemediğim The Killers sevgim yine baş rolde. Neyse efenim, bu bölüm epey hikaye içerisinde gönderilerin bulunduğu bir bölüm. Kaçırırsanız biraz üzülürüm :( iyi okumalar...
RosieParalize olmuş gibiydim.
Kollarım uyuşmuştu. Başım, sanki galonlarca içki içmişim ve sabahına uyanmışım gibi ağırlaşmış, vücudum ise lime lime olmuş gibiydi.
Hayatımın birkaç yıllık akışındaki kaybolmuş yapboz parçaları kafamın içerisinde otururken, hala cevaplanmamış tonlarca şeyin ağırlığı altında eziliyordum.
Yere düşmüş keke bakışlarım kaydı.
Kucağımda duran defterleri özenle pembe torbaya geri koydum. Torbayı oturduğum sandalyenin yanına, aynı O'nun bıraktığı gibi bırakıp elimi düşüncesizce keke doğru uzattığımda ellerimin titrediğinin farkına keki kavrayamadığımda vardım.
Birkaç kere daha deneyip en sonunda keki avuçlayarak aldığımda kekin etrafındaki kağıdı çıkarttım ve Eyfel'in yanıp sönen ışığı eşliğinde keki yemeye başladım.
Tadı inanılmaz güzel olan, ama hayatımın en kötü doğum günü keki olan keki.
Dipteydim. Boğuluyordum. Gittikçe daha fazla batıyordum fakat battıkça daha fazla nefes alabiliyordum.
Elimle suratımı ovuşturduktan sonra sandalyeyi geriye doğru ittirerek ayağa kalktım ve balkonun köşesine yaklaştım.
Balkonun örme tuğla taştan kısmı belimin biraz üzerine gelirken, buraya çıkan insanları olası bir tehlikeden korumak için çektikleri teller ise boğazımın hizasındaydı. Telin üzerinde, daire şeklinde konumlandırılmış jiletli teller vardı, ki bu da hırsızları caydırmak içindi muhtemelen.
Avuçlarımı kendime doğru çevirdim. Daha sonra ise ellerimin üstünü.
Soğuktan titremediğimin farkında olacak kadar şuurum yerindeydi.
Buna rağmen, senelerce burnumun dibinde dönen olayların birini bile fark edemeyecek kadar şuursuzdum da işte.
Bu, inanılmazdı. Biri sanki her bir zerreme düğümler atmış gibi hissediyordum. Seneler öncesine göre daha yaşlıydım. Daha özgür. Daha büyük ve daha kırık.
Gözlerimi her kırpmak için kapattığımda Harry'nin yaşadığı olası acıyı hissediyordum. Her bir zerreme sızan bakışlarını, düşen yaşlarını unutamıyordum.
Gözlerimi hiç kırpmak istemiyordum.
Ben onu seviyordum. Onu seviyordum ve onun bunu görmediğini, anlamadığını düşünüyordum. Dünyada bunu yaşayan, deneyimleyen milyonlarca insan vardı.
Oysa, beni severken, beni sevmediğini inandırmaya çalışmıştı ve ben inanmıştım.
İnanmıştım.
Hangi zamanlarda gözlerimin içine gerçeği görmem için yalvarırcasına bakmıştı acaba? Hangi günde söylemenin kıyısına yaklaşmış ve yine benim için vazgeçmişti?
Avuçlarımı sıkıca kapattım.
Ardından aniden açıp titreyen elimi jiletli tele doğru kaydırıp avcumu hafifçe bastırarak aşağı doğru kaydırdım.
Jiletin avcumda oluşturduğu ince, hafif çizgiden sızan kan, benim kendimizi ezikçe eşitlemeye çalışmamdan kaynaklıydı.
Acısını çekip alamazdım ondan. Unutturamazdım belki. Beni korumaya çalışırken yaşadığı hiçbir acıyı anlayamazdım ama içimi kaplayan bu his için ben de kendimde bir iz bırakabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes Wide Open
Fanfiction"Yalan söyleyen bir insanı fark etmeyi ancak senin gibi benciller beceremez, nasıl da inandın ama?" Omuz silkip elimdeki elmaya uzandı. "Çok da emin olma derim ben."