Bölüm 9

586 39 8
                                    


Emma: Sia yavaş git biraz.
Sia onu dinlemeden bir shot daha içtikten sonra sandalyesine sinmişti. Logan ise ona göz devirmişti.
Logan: Bırak istediği kadar içsin Emma. O da bunu seviyor.
Shot içmekten sıkılan Logan elindeki viskiy yudumlarken konuşmuştu. Emma ise ona kısık gözlerle bakmaya başlamıştı.
Emma: Sen bana karışma Küçük Kurt!
Logan ona tehtitkar bir şekilde bakmaya başladığında Emma telepati güçlerini Logan'ın üstünde kullanmaya hazırlanmıştı. Tabii Wade araya girerek ikisini de durdurana kadar.
Wade: İkiniz de yine başlamayın!
İkisi de ona sert bir şekilde baktığında Wade dudağını sarkıtıp yanında oturan Sia'yı dürtmüştü.
Sia: Wade haklı.
Wade Sia'nın kendisine arka çıkması ile gülümserken Emma ve Logan yerlerine sinmişti. İkisinin de ortak sayılabilecek acıları vardı aslında.

Wade onların fazla dolu olduğunu fark etmişti. Üç arkadaşı konu içlerini dökmek olunca başlamaya gönüllü olmazlardı.
Wade: Yıl dönümü yaklaşıyor.
Derin bir nefes vermişti. Vanessa'yı kaybetmesinin üstünden geçen senelere rağmen Wade'in onu atlatamadığını biliyorlardı. Wade onu öldüren herkesi öldürmüş olsa bile hala intikam alamamış gibi hissediyordu. Kendisini öldürmeye çalışmıştı ama yüzlerce, hatta binlerce olan başarısızlıklarından sonra vaz geçmişti bu hedefinden. Logan arkadaşının omzuna dostça dokunup ona güç vermek istemişti. Ne hissettiğini anlayabiliyordu.

Emma Wade'den sonra konuşan kişi olurdu genelde. Kolyesi ile oynarken bulmuştu kendini, yine. Sakin bir şekilde kolyesini açıp içineki küçük resme bakmaya başlamıştı. Kızıl saçlı ve yeşil gözlü bu kadını seviyordu. Jean Grey, Emma'nın yarasıydı. Onu sadece arkadaş olarak görmesi Emma'nın canını yakmıştı başta. Ona kızmıştı ve bunu kaldıramamıştı. Jean'in bir ilişkide olması bile umrunda olmamıştı. Zamanla bunu kabullenip onun mutu olmasını istemişti. Ama zamansız gelen ölümü Emma Frost'u yeniden sarsmıştı.
Emma: Onu özlüyorum.

Logan: Bende...
Ceketinin iç cebinde duran fotoğrafa dokunarak konuştuştu. Logan'ın yarası ise Scott Summers olmuştu. Emma ile aynı kaderi paylaşacağını kim bilebilirdi? Scott ve Jean birbirlerine aşık bir çiftti. Logan ve Emma ise umutsuz bir şekilde aşık olmuşlardı. Logan Emma'nın aksine sessiz kalmıştı. Scott'a herhangi bir şekilde söylememeyi tercih etmişti. Scott onun duygularını fark etse de bu konu asla konuşulmamıştı. Logan ve Scott hem rakip hem de arakdaşlardı. İkisi de diğerini yenmeye çalışırdı ve sürekli tartışarak anlaşırlardı. Logan Scott'la olamayacağını başta kabullenmişti. Beklemediği anda gelen ölümü ise yüz yıllardır yaşayan bu adamın bir daha yıkılmasına sebep olmuştu.

Logan ve Emma'nın kavga etmesinin sebebi buydu. Biri Scott'a diğeri Jean'a aşıkken ikisini birden kaybetmişlerdi. Arkadaşlıkları o gün başlamıştı. Birbirlerine iyi de geliyorlardı. Ama bazen birbirlerine öldürmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Tuhaf bir ilişkileri vardı onların. Onları birbirlerinde başka birinin öldüremsine izin vermezlerdi ama ucunda ölüm yoksa da birbirleri için parmaklarını kımıldatmazlardı.

Sia en uzun süredir yaşayan kişydi arkadaşları arasında. Sadece dünyayı gezmemiş, yüzyıllarca yaşadığı için tarihleri de gezmişti. Birbirinden farklı yüzlerce hayat yaşamıştı. Belki de binlerce kişi ile ilişki yaşamıştı. Bazıları şiirlere, hiakyelere konu olabilecek aşklardı. Ama bir an hariç hiçbir zaman Sia durmak istememişti. Yaşadığı yüzlerce yıl boyunca hep bir aile kurmak istemişti. Ama asla doğru kişiyi bulamamıştı. Bu yüzden hiçbir zaman bir ailesi olmamştı. Bu yüzeden ölmeyi beklemek yerine daha fazla yaşamayı istemişti. Doğru kişiyi bulmak için. Belki şans yüzüne gülmüştü. Hayatında en çok sevdiği kişi ile birkaç yıl geçirebilmişti. Zorlu yıllar olsa da Sia ilk defa gerçek anlamda nefes aldığını hissetmişti.

James Barnes ile olan ilişkisi onun için yaşam kaynağına dönüşmüştü. James yoksa yemek yemiyor, uyumuyordu... O olmadan hayatının bir anlamı yok gibi davranıyordu. Onu kaybettiğinde ise yüreğini sökmüşler gibi hisetmişti. Sonra da öyle davranmaya başlamıştı. Lady Death lakabını o gün alarak hayat kaynağını kendisinden alan herkesten intikam alamıştı. Yıllar sonra işi bittiğinde ölümünü beklemekten sıkılarak kendisini öldürmeye karar vermişti. Bunu yapmasına engel olan şey ise James'in yaşıyor olabilme ihtimaliydi. Onu aramaya çalışmıştı ama başarısızlıkları ile dolu bir geçmiş elde etmişti...

Sia en sonunda umutusuz birine dönüşmüştü. James Barnes'ı unutmk için yapmak istemediği şeyleri yapmaya başlamıştı. Howard Stark, Natasha Romanoff, Logan, Brock Rumlow, Azazel gibi birçok kişi ile cinsel ilişki yaşamıştı. Yine de her gece kendisini James'i özlerken buluyordu.

James'n ortaya çıkması ile onu almak için hızlı hamleler yapacakken Avengers ve Captain America ondan hızlı hareket etmişlerdi. Ama Sia ona geleceklerini biliyordu. James Barnes'ın zihnine yapılabilecekler sınırlıydı. Clint ve Natasha'nın eninde sonunda ona ulaşacaklarını biliyordu. Tahmin ettiği de olmuştu. Madripoor'a gelmişlerdi ve Sia'nın hayat kaynağı şu anda yanı başındayı. Ama canı hala acıyordu. James'in onu hatırlamamsı canını yakıyordu. Sanki ona boş gözlerle baktığı her saniye etinden bir parçayı çekip kopartıyorlar gibi hissediyordu.

Sia: Beni hatırlamasını istiyorum. Ama bir daha benle olur mu bilmiyorum... hele de bunca yıldan sonra.
Aralarında hem en yakın hem de en uzak olan Sia'ydı. Logan, Emma ve Wade'in beklediği tek şey ölümdü. Wade belki ölmeyeceğini düşünüyordu ama tek ihtiyacı olan şey X genini kapatan bir tasmaydı. Sonrasına kanser sayesinde Vanessa'nın yanına gidebileceğine inanıyordu. Emma ve Logan'ın bu kadar beklemesine de gerek yoktu. Emma ölümsüz değildi. Logan ise yaşlanarak ölebilirdi. Ama Sia'nın durumu tamamen farklıydı. Dokunabileceği kadar yakın ama ulaşamayacağı kadar uzaktı. Gözlerinde yabancıya bakar gibi bir bakış taşıyordu. Sia ise buna göz yummak zorundaydı...

Gece karanlığının çökmesinin üstünden saater geçmişti. Wade ve Logan ayıklardı. Emma sadece çakır keyif olmuştu. Sia ise kendisini aşmış ve sayısını unutana kadar içmişti. Hafızası güçlü olduğu için bu durum biraz uzun sürmüştü. Sarhoşluğunu dibine kadar yaşarken diğerleri onu eve taşıma işini üslenmişti.

Asansörden indiklerinde Emma ve Wade anında kendi oldalarına gitmişti. Logan ie ona yasanmış bir sarhoş Sia ile yanlız kalmıştı.
Sia: James?
Bucky ise merakından dolayı uyumamıştı. Sia'yla olan geçmişini neydi bilmiyordu. Konuşmak için kalmıştı asında onun bu kadar sarhoş bir şekilde geleceğini tahmin etmemişti. Logan ise Bucky'yi gördüğü gibi Sia'nın onun omzuna yaslanmasını sağlamıştı.
Logan: Gerisi sende.
Bucky'nın arkasından konuşmasını umursamadan hızlı adımlarla salonan ayrılıp odasına gitmişti. Sabah Sia onu öldürebilirdi ama pek umrunda değildi. Onun sarhoşluğunu çekmek sorunu değildi aslında. Ama kendisinin bulamadığı mutluluğu arkadaşının bulmasını istiyordu.
Bucky: Beni görmeden bile ben olduğumu nasıl anladın?
Sia: Senin kokunu dünyanın diğer ucundan bile tanırım ben James. Erkeksi bir koku, 40'lardan kalma gibi, odunsu çoğunlukla, biraz metal ve barut, deri ve donmuş bir nehir gibi kokuyorsun. Huzur gibi.
Sia'nın sarhoş olasına rağmen düzgünce konuşmasına karşın Bucky gülümsemişti. Gülümsemesi Sia'nın kendisine yaklaşarak boyuna dudaklarını bastırmasına kadar sürmüştü. Utanmıştı ve kızarmıştı biraz da.
Sia: I wanna be your slave
I wanna be your master
I wanna make your heart beat
Run like rollercoasters
I wanna be a good girl
I wanna be a gangster
Cause you can be the beauty
And I could be the monster
I wanna make you quiet
I wanna make you nervous
I wanna set you free
But I'm too fucking jealous
I wanna pull your strings
Like you're my telecaster
And if you want to use me I could be your puppet
Sia'nın kulağına doğru boğuk bir sesle şarkı söylemesinden sonra Bucky şarkının sözleri ile iyice kızarmıştı. Sia'ya cevap vermeden onu odasına çıkarmaya başlamıştı. Sia odaya çıkana kadar bir şey söylemeden Bucky'nın onu yönlendirmesine izin vermişti.
Bucky: Üstünü değiştireblir misin?
Sia: Değiştmeyeceksen böyle yatarım James.
Bucky ona bir süre baktıktan sonra başını iki yana sallamıştı. Sia ise derin bir nefes alarak ellerini Bucky'nin yanaklarına yeşeltirip biraz yükselmişti.

Dudaklarını Bucky'nin dudaklaına bastırdığında Bucky ne ona eşlik etmişti ne de onu geri itebilmişti. Sia ise bu kısa anda yeniden doğmuş gibi hissediyordu. Dudaklarını ayırdığında gri gözlerini Bucky'nin çelik mavisi gözlerinden çekemden konuşmuştu.
Sia: O siktiğimin savaşını hatırlayıp beni hatırlamaman yüreğimi parçalıyor James.

We'll Meet AgainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin