1.1

49 4 8
                                    

Kapşonumu başıma geçirip sarışın bombanın dersi bitirip izin vermesiyle sınıftan olabildiğince göze batmadan, öğrencilerin arasına karışarak çıkmaya çalıştım.

Başarılı da olmuştum. Aynı fakültede olmanın getirdiği zorluklar arasında üstten ders aldığım için haftada en az bir kez aynı ortamda bulunma zorunluluğumuzun olması beni çileden çıkartıyordu.

Sırf onu görebilmek için üstten ders aldığım doğru olsa bile artık bundan o kadar emin olamıyordum. Neticede ona birçok ipucu vermiştim ve beni bulması an meselesiydi.

Telefonuma gelen bildirimle kalbim istemsizce hızlanmaya başladı. Arkadaş denen şeyden bende yoktu. Kendi halimde takılmayı seven bir tiptim. Anne ve babam okul saatlerinde bana mesaj atmazdı.

"Yoksa... O mu?" diye düşünmeden edemedim. Hemen telefonumu elime alıp ekrana baktım. Aynı anda göz devirmem bir olmuştu. Teşekkürler Vodafone, kalbimi hızlandırman yeterince güzel bir başarı.

Sinirlenip telefonumu yine çantama attım. Tam o esnada karşılaştığım ela rengi gözler ürpermeme neden oldu. Bakışlarımız, buluşmuştu. Pencereye yaslanan vücudu onu daha da göz kamaştırıcı yapmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Bu beni deli gibi sevindirse de umursamıyor gibi davranıp göz devirdim. Her zaman böyle yapardım çünkü. Yanından doğal bir şekilde geçtiğim sırada kolum sıkıca tutulmuştu. O olmamasını dilerken başımı kolumu tutan ele çevirdim.

Tekrar bakışlarıyla karşılaşmak bu kez nefesimi kesercesine bir tekme armağan etmişti karın boşluğuma.

Bir şey söylemeden kaşlarımı çatmış, onu izliyordum. Konuşmaya başlayan tahminim üzerine o olmuştu. "Sen bana," dedi ve eğilerek aramızdaki mesafeyi kapattı. Ardından konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Az önce göz mü devirdin?"

Sesimi daha önce duyduğu gerçeğini göz ardı edemezdim. Bu yüzden konuşmak yerine sadece olumsuz anlamda başımı salladım.

Kolumdaki eli gevşerken kıvırcık saçlarından bir tutam öne gelmişti. Yüzüne fazla dikkatli baktığımı belli etmeden bakışlarımı her ayrıntısını ezberlemek istercesine yavaş adımlarla gezdirdim yüzünde. Şekilli dudaklarının orantısı beni kıskandıracak nitelikte güzelken fındık büyüklüğündeki burnunun bir kaydırak edası yaratması beni daha da sarhoş bir hale getiriyordu. Ela gözlerini koruyan ok kirpikleri karşısındakine düşman misali bakıyordu.

O çok... Güzeldi. Fazlasıyla güzeldi. Boyunun uzunluğu beni 5 - 6 cm aşıyordu, bu yüzden ona bakarken başımı kaldırmak zorunda kalmıştım.

"Emin misin?" diye sormasıyla düşüncelerimden sıyrılarak bu kez onaylar anlamda başımı salladım. Yanındaki arkadaş grubunun bizi izlediğine adım kadar emindim ve bu konuda bir şey yapamamak can sıkıcıydı.

Kolumu elinden kurtarıp bir şey demesine fırsat vermeden hızlıca oradan uzaklaştım. Umarım yanaklarım kendini ele vermemiştir diye dua etmekten başka bir şey yapamadım.

★★★

+: Her seferinde yanında bir kız görmek zorunda mıyım? (Görüldü.)

(Oskay, yazıyor...)

Oskay: Sonuçta yakışıklı biriysem bu benim suçum değil.

+: Evet ama bu sana her kızla yakınlaşma hakkını vermez. Neden o kızı alacaklı gibi kolundan tutuyorsun?

Oskay: Hah? Sana açıklama yapma gibi bir zorunluluğum olduğunu düşünmüyorum.

+:

Oskay: ¯\_( ͠° ͟ʖ °͠ )_/¯ (Görüldü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oskay: ¯\_( ͠° ͟ʖ °͠ )_/¯ (Görüldü.)

Oʮsɑ Heɾƙes Ölɗʋ̈ɾʋ̈ɾ Seνɗiƍ̆iƞi | TextiƞƍHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin