2.9

56 5 33
                                    

Dört mumun hikâyesi hayatımın en önemli felsefelerindendi. Hikâye şöyleydi: Ortam çok rüzgârlıydı. Bir odada dört tane mum usul usul yanıyordu.

Dört mum yavaşça yanıyordu ama ortalık o kadar sessizdi ki, mumların konuşmaları duyabiliyordu.

Birinci mum, "Ben barışım! Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor. Sanırım yakında söneceğim." dedi. Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü.

İkinci mum, "Ben inancım! Ne yazık ki artık vazgeçilmez değilim. Onun için bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı." Sözlerini tamamladığında, esen rüzgâr onu da tamamen söndürdü.

Sırası geldiğinde üçüncü mum, hüzünlü bir sesle konuştu. "Ben sevgiyim! Ama artık yanacak gücüm kalmadı. İnsanlar beni unuttu, değerimi hiç anlamıyorlar. En yakınlarını sevmeyi bile unuttular." Sevgi de daha fazla beklemeden sönüp gitti.

Ansızın, odaya birden küçük bir çocuk girdi ve üç mumun da yanmadığını gördü.
Üzgün ve ağlamaklı bir sesle "Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu?" dedi. Ardından da ağlamaya başladı.

O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı. "Korkma, ben hâlâ yanıyorum. Ben yandığım sürece öteki mumları da yeniden yakabiliriz, ben umudum!"

Duyduklarıyla sevinen çocuk, gözleri mutlulukla parlayarak, umut mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı.

Oskay'la konuşurken içimde sönmesine izin vermediğim umut mumum vardı. Onunla konuşmam bile benim için büyük bir olaydı ve gerçek benle tanışması da işleri karmakarışık bir hâle getirmişti. Bu da yetmezmiş gibi gerçek bana karşı bir şeyler hissettiğini söylemişti.

Yatağımın içinde bir o yana bir bu yana dönerken aklımda bu düşünceler dönüp duruyordu. Uykudan eser yoktu. Bir geceyi daha uykusuz geçirmeye niyetim yoktu fakat bu gidişle uyuyamayacaktım.

Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri takip etti ama ben tekrardan uykusuz bir gecenin mağduru oldum.

Yatağımdan kalkıp kendime sert bir kahve hazırladım. Bir kez daha okulda uyuyakalmayı göze alamazdım. Kahvemi hızlıca içip hazırlandım. Okul yolunda yürürken yine düşünceliydim. Eğer bana yani Alçin olan bana karşı bir şeyler hissediyorsa harekete geçecek miydi? Önümde cevap arayan birçok soru duruyordu fakat bu soruları cevaplayacak tek bir kişi vardı. Oskay Özer.

Düşüncelerim beni esiri altına almışken yanımda duran arabayı bile fark etmemiştim. Hafif vurduğu kornayla yerimde zıplamam bir oldu. Tam kim bu hödük diye bakacakken Oskay'ın gülen yüzüyle karşılaşmam beni şoka sokmuştu. Öylece ona bakarken gülümsemesi yüzüne yayılıp sıralı güzel dişlerini sergiledi bana.

"Araba görmüş tavşandan pek bir farkın yok hım? Atla, okula gitmiyor musun?" Yaptığı benzetme ve alay dolu sözcüklerine göz devirdim fakat bir yandan da gülümsemeyi ihmal etmemiştim.

Arabasına binmeye niyetim yoktu elbette. Telefonumu cebimden çıkartıp not kısmına girdim. "Evet ama yabancıların arabasına binmek gibi bir düşüncem yok." yazarak ona çevirdim ekranı. Gözleri yazdıklarımın üzerinde gezinirken alay dolu gülüşü de yerleşmişti yüzüne. Görmeye alışık olduğum Oskay da buydu.

Gözleri beni bulurken güzel dudaklarını hareket ettirdi. Her bir hareketi beni kendine daha da bağlarken bu çocuğun büyüsünün etkisinde kalmamanın imkânsız olduğunu fark ediyordum. "Yabancı mı? Biz yabancı sayılmayız Alçin."

Söylediği cümle gülümsememin kısa bir an duraksamasına neden oldu. Hep hayalini kurduğum bir yakınlıktan bahsettiğini biliyordum. Kalbim hızlanırken bunu görmezden gelmeye çalıştım. "Yine de teşekkürler. Yürümeyi seviyorum." Telefonumun ekranını tekrar ona çevirip yazdığım yazıyı okumasını sağladım.

Kısaca okuyup derin bir iç çekti ve kemerini çözüp arabadan gayet sakince indi. Yanıma vardığında ne yapacağımı bilmeden onu izliyordum.

"Binmek ister misin yoksa bindireyim mi? Eh, benim için iyi bile olur. Sana yakınlaşma düşüncesi hiç de kötü değil." Bitirdiği cümlesinin ardından göz kırpıp çapkın bir sırıtış yerleştirdi dudaklarına. Bu onu çekici kılarken söylediği cümleler başımın dönmesine neden oluyordu. Bir kızı nasıl etkileyeceğini iyi biliyordu. Gerçi bir kez bakan etkileniyordu ya neyse.

Kendimi hızlıca toparlayıp telefonumun ekranında gezdirdim parmaklarımı. "Neden beni rahat bırakmıyorsun?" Yazdığım şeyi okuyup gülüşünü hiç bozmadı. Arabanın kapısını açıp kolumu nazikçe kavradı. Dokunuşuyla vücüdüm karıncalanmaya başlarken ona karşı koymak için bir çaba veremiyordum bile. Hangi ara koltuğa oturmuştum onu bile hatırlamıyordum.

Üzerime eğilmesiyle nefesimi tuttum. Daha ne kadar şaşırabilirdim bugün? "Çünkü..." dedi ve susup kemerimi yavaşça taktı. Ardından bakışları bakışlarıma değdi. Sanki o an zaman durdu ve ikimiz kaldık ilerlemeyen zaman içinde. Ardından dudakları tekrar aralandı. "Senden hoşlanıyorum Alçin."

Oʮsɑ Heɾƙes Ölɗʋ̈ɾʋ̈ɾ Seνɗiƍ̆iƞi | TextiƞƍHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin