29/FİNAL: "BAŞLARKEN BİTENLER"

156 6 2
                                    

29/FİNAL: "BAŞLARKEN BİTENLER"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


29/FİNAL: "BAŞLARKEN BİTENLER"

"Her bir evin her bir odasında ayrı bir sır vardır ve bunların içlerinde çarpan he bir yürek de hemen yanı başındaki yüreğin bile bilmediği ayrı bir sır taşır içinde!"

Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi

Çağan Şengül, Kırlangıç

🕊

Gözün gördüğü ve gönlün gördüğü başkadır.

Gözüm, bana git diyen bizden vazgeçen bir adam görürken gönlüm, beni bırakmak istemeyen ama buna mecbur kalan bir adam görüyordu.

O mecburiyeti öğrenmek için çabalamıştım. Bana söylesin istemiştim, söylemeyeceğini anladığımda Esved'e sormuştum ve beklediğimin aksine o da sessiz kalmıştı.

O mecburiyet, bizim yolumuzun taşlarını kırmıştı. Yolu yıkmıştı, yakmıştı... Yok ediyordu.

Elimden gelen, elimden gelecek bir şey yoktu. Sözlerim anlamsız, sevgim yetersiz kalıyordu onun bu tavrı karşısında. Kendimden ödün verecek, yersiz fedakârlıklar yapacak kadar onun olmak istiyordum, benim olsun istiyordum, onunla olmak istiyordum... Ama onun ya cesareti yoktu ya da Esved'i bile susturan müthiş bir korkusu, müthiş bir derdi vardı. Her ne olursa olsun yanında değildim, arkasında değildim, karşısında bile değildim...

Hiçbir yerde, onun beni bulmak istemeyeceği bir sokakta yavaş yavaş, sallana sallana yürüyordum.

Edip Dağhan Gevheri, bana gelmeden benden gitmeyi tercih etmişti.

Ayşe Neva Sungur'un ise elleri, ayakları prangalıydı. Sevgim de çare değilde benden ona gidecek hiçbir şey yoktu.

Belkıs teyzenin senfonisi gibi, bizim hikayemiz sessiz bir vaveylaydı. Vaveyla Senfonisi'ydi.

Çığlıktı, feryattı, uzun bir senfoniydi ama sessiz ama kimsesizdi...

Salon boştu, sanatçılar yoktu, seyirciler kapıdan dönmüştü. Her şey son dakika iptal olmuştu.

Zihnimde kavgaya tutuşan farklı farklı onlarca düşünceye kulak tıkadım. Derin bir nefes aldım. Kendimi bu küçük, güzel pastanenin şahane atmosferine bıraktım. Her şey mükemmelmiş gibi muhallebi söyledim kendime.

"Muhallebiyi iki yapalım," diye bir ses duydum, masadaki peçetelerle oynarken. Sonra, "Oturabilir miyim?" diye bir ses daha duydum.

Sesin kime ait olduğunu elbette biliyordum. Göğsümün içinde can çekişen kalbimde bundan haberdardı. Nefes nefese kalmış gibi yorgun atıyordu.

Avuç içime yasladığım yanağımla gayet rahat bir pozisyondaydım, bunu bozmadım. Ona, baktım. Bana bakıyordu. Yorgun olduğu her halinden belli olan gök mavisi gözleriyle hâlâ benden bir izin istiyordu.

VAVEYLA SENFONİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin