Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
23. “LİLİTH'İN FISILTISI”
“Yüreğinden beyaz kuşlar uçardı yüreğime.”
Haydar Ergülen
🕊️
Bunu yaptığıma inanamıyorum.
Uygun olmaz diye gece boyu yakınıp durduğum şeyi, gece sonunda fuzuli bir istekle kabul ediyorum.
Mesele güven değil. Mesele Dağhan değil. Mesele benim bunu kabul etmem. Hangi insan 20 yıl sonra bir araya geldiği kişiyle, ömründe ilk kez geldiği ve muhtemelen son olmayacak bir şehirde, sınırın kıyısında her an tehlikeye açık bir karargâhta kalmayı kabul eder ki? Pekâlâ, askerler var falan filan ama sınırın kıyısında! Korkunç soğuğu olan bir sınırda!
Her isteğimizin üzerine atlamamak gerekiyor bence. Gün içinde, şehrin merkezinde herhangi bir mekânda konuşsak da olabilirdi pekâlâ. Hemen sınırın kıyısında kalmama gerek var mıydı?
29 yaşında bir kadın gibi değil, isteklerinin mantığının önüne geçmesine izin veren heyecanlı genç kızlar gibi davranıyorum.
Buna gerek yoktu. Buna gerçekten gerek yoktu!
Üzerime geçirdiğim bol beyaz renk kazağın eteklerini çekiştirip düzelttim. Kazağın içinde kalan saçlarımı çıkartıp parmaklarımla tarayarak omuzlarıma dağıttım. Üzerimde Dağhan'ın bol, rahat kazalarından biri altımda ise kendi bol pantolonum vardı. Bir gece gün içinde giydiğim kıyafetle uyuyabilirdim, pekâlâ. Sorun olmazdı. Odadaki lavabodan çıkıp yatağa ilerlerken gerdanımı haddinden fazla meydana seren kazağın yakasını toparladım.
Rahat değildim, gergindim. Tam rahatlamış, iyi hissetmeye başlamışken yeniden kendimi gerim gerim geren bir anın içine bodoslama bırakmıştım. Esved'e abartıyorum gibi geliyordu, hatta belki Dağhan'a bile öyle geliyordu ama kendime hâkim olamıyordum. Saatler önce de söylediğim gibi mesajlaşmak kolaydı, klavyenin arkasında cüretkâr kadını oynamak kolaydı ama karşı karşıya geldiğin ilk an da bunun o kadar da kolay olmadığını anlıyordun. Sosyal medyanın bize ördüğü saydam duvarların ardında konuşmak kolay.
Dağhan'ı seviyorum, ona bakarken içime dolan amansız huzuru tarif edebilecek herhangi bir kelime dâhi bulamıyorum ama aramıza biraz olsun mesafe koymaktan da geri duramıyorum.
Abartıyor muyum? Boş bir duygu yığını mı bu? Yoksa kendimi anladığım gibi anlatamıyor muyum?
Dağhan, anlıyor mu beni?
Sesli bir nefes verip oturduğum ranzaya uzandım. Üzerime kalın yorganı çekip gözlerimi kapattığımda odanın kapısı yavaşça açıldı. Dağhan'ın postalarının sesi, fayansların üzerine bastıkça iç gıdıklayan bir ses çıkarmaya devam ederken olağanca sessiz olan odada da hafifçe yankılanıyordu.