-3 gün önce nezarethanede-
"Senin derdin ne?"
"Ne derdi? Yok benim derdim falan." Bakışlarını kaçırıyordu.
"Bak, bir şeyler çeviriyorsun. Bunu anlamayacak kadar salak değilim. Söyle ne var aklında?"
"Hoseok.."
"Seni dinliyorum." Üstünde baskı kurmaya çalışıyordum ve başarılı da oluyordum. Ayağa kalkıp demirliklerin yanına gidip etrafa baktı. Ne söyleyecekse duyulsun istemiyor gibiydi.
"B-ben..."
"SEN NE JIMIN? SEN NE?!" Sabrım taşıyordu artık.
"Bağırma, tamam mı? Çok kalabalık burası." Nezarethanede sadece biz vardık. Bir de kapıdaki memur, ki o da bizi duyamayacak kadar uzaktaydı. Anlatmamak için bahaneler uyduruyordu.
"Seninle uğraşamayacağım. Ama bir gün benden neler gizlediğini, bana neden böyle kötü davrandığını öğrendiğimde şimdiki kadar sakin kalabileceğimi sanmıyorum. Her ne anlatacaksın bilmiyorum ama bu kadar korktuğuna göre iyi bir şey olmadığı kesin." Kollarımı önümde bağlayıp başımı diğer tarafa çevirmiştim. Yüzünü görmek istemiyordum.
"Onu gerçekten seviyor musun?"demesiyle kafamı çevirdiğimde göz göze geldik. Şaşırmıştım. "Mektupta yazdığın kadar çok mu seviyorsun onu?"
"Neden soruyorsun bunu, anlamıyorum?"
"Ne yaparsa yapsın yine de sevecek misin?" Bozuk plak gibi sürekli aynı şeyleri söylüyordu. Kesinlikle tımarhaneye yatması gerekiyordu.
Deli.'Deli deme Yağmur kızıyor.'
Sen kimsin be?
'Anıl ben. Anıl Saran.'
(Masumlar Apartmanı izleyenler bunu beğendi ldixlsilxsşxisç)"Evet. Onu seviyorum ve seveceğim. Ne yaparsa yapsın..." Bakışlarımı yere indirerek konuşmuştum. Hala anlamıyordum. Konumuzun Yoongi ile ne alakası vardı ki?
"Hoseok. B-ben... Özür di-" Jimin bir şeyler söylemek için ağzını açtığında içeri giren memuru görmüş ve susmuştu.
"Hoseok hanginiz? Toparlan çıkıyorsun."diyen memura ardından benden özür dilemek üzere olan Jimin'e bakmıştım.
Arabayı durdurup bir süre karşımdaki eve baktım. Lüks olmayan klasik iki katlı bir evdi. Adımlarımı kapıya yönlendirdim ve zile bastım. Çok geçmeden kapı açılmıştı. Beni beklediğini zaten biliyordum.
"Hoş geldin." Montumu alıp askıya asmış ve salonu işaret etmişti. "Salon şurası. Sen geç otur, ben kahveleri alıp geliyorum."diyerek mutfağa gitmişti. Ben de etrafı inceleyerek salondaki geniş koltuğa oturmuştum. Sade bir evi vardı. Onu tanımıyor olsam gösterişi sevmediğini düşünecektim.
Kahve bardağını bana uzatmış ardından yanıma oturmuştu. Ona ne kadar güvenmeliydim? Getirdiği bu kahveyi içmeli miydim? Diyecekleri ne kadar doğruydu?(babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi ödxşsşlxisşxş) Kafamdaki soru işaretleri yüzünden bardağı sehpaya bıraktım. Benden intikam almak için kahveme bir şeyler atmış olabilirdi. Park Jimin'den bahsediyorduk, her fırsatta beni ezen Park Jimin'den.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Fuhuş // sope
Fanfiction[T A M A M L A N D I] "Ben en azından hayatımın aşkının üstüne çorba döktüm, ya sen? Sen Yoongi hyungun gözüne girebilmek için milletin sana girmesine izin veriyorsun.." {sope*taekook*namjin*minsung*jimolly}