30 yıl sonra
Hoseok'un Anlatımından
"Yoongi! Çocuklar gelecek birazdan masayı kurmama yardım eder misin?"diye seslenmiştim salona ama beni duymuyordu. Ağır adımlarla salona girdim. "Bebeğim, uyukluyorsun. Kalk hadi yüzünü yıka. Jisoo senin için endişeleniyor biliyorsun. Sonra hastaneye götürmek için yalvarmasını istemezsin."
Dediğimi yapmış zar zor yürüyerek tuvalete gitmişti. Artık eskisi kadar enerjik bir adam değildi ve her fırsatta uyuyordu. Jisoo bir sağlık problemi olmasından çok korkuyordu, ben de öyle. Yoongi'yi kaybedeceğim diye ödüm patlıyordu. Ama tüm bu uyuşukluğu yaşlılıktandı, biliyordum.
Kapının çalmasıyla birlikte düşüncelerden sıyrıldım ve derin bir nefes alarak kapıyı açtım. "Baba! Sizi çok özledim."diyerek boynuma atladı Jisoo.
"Biz de seni çok özledik meleğim. Hoş geldiniz, içeri geçin." Jisoo, 26 yaşında bir tıp öğrencisiydi ve yurt dışına okumaya gitmişti. Bugün de, hem tatil hem de sevgilisi Leo'yu bizimle tanıştırmak için eve dönmüştü. "Ben Hoseok. Sen de şu meşhur Leo olmalısın."diyerek selamladım.
"Benim minik kuşum mu gelmiiiiiş!!!" Kollarını açarak Jisoo'yu kucaklayan Yoongi, gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Yoongi ve Jisoo arasında çok kuvvetli bir bağ vardı. Onları ne zaman sarılırken görsem duygulanır ve Yoongi'nin bizimle bir aile olabilecek için verdiği çabaları hatırlardım.
Hasret gidermemiz bittikten sonra sofraya geçtik ve yemeğe başladık. Yoongi sürekli Leo'ya sorular soruyordu. "Sen ne okuyorsun bakalım?"
"Mimarlık okuyorum efendim. Bundan önce de 2 sene çizim ve dil kurslarına gittiğim için okulumu biraz aksattım." Yoongi'nin ardı arkası kesilmeyen soruları yüzünden Leo iki büklüm olmuş, beti benzi atmıştı.
"Yeter hayatım. Daha fazla soru sorma çocuğa."diyerek araya girdiğimde Jisoo da bana katılmıştı.
"Ciddi düşündüğünüzü biliyorum çocuklar. Sadece meleğimi, Jisoo'mu üzmeyeceğinden emin olmak istiyorum. Yaşlandık Hoseok, şu halimize bak."diyip ellerini kaldırdı, yaşlılıktan buruşmuş ve titreyen ellerini. "Daha ne kadar yaşarım, daha ne kadar yaşarız bilmiyorum ama tek isteğim güzel kızımın mutlu olması."
"Babacığım. Deme şöyle şeyler, lütfen. Ne zaman sizi görmeye gelsem ölümden bahsediyorsunuz. Ne beni üz ne de kendini. Kapatalım bu konuyu, ha?" Yoongi haklıydı, ne zaman öleceğimiz belli değildi. Jisoo'ya da hak veriyordum. Her gün bizden kötü haber alacağını düşünerek arıyor ve iyi olduğumuzu öğrenince rahatlıyordu.
"Haklısın Yoongi ama bunları konuşmanın sırası değil. Bak ne güzel kızımız İngiltere'den dönmüş-" Kapının çalmasıyla sözüm yarıda kesilmişti. "Ben bakarım siz oturun."diyerek mutfaktan çıkmıştım.
Kapıyı açtığımda gördüğüm kişi karşısında şoka uğramıştım. "Hoseok?"
"S-sen?"
"30 senedir hala aynı evde oturuyor olmanıza şaşırdım doğrusu."diyip gülmüştü.
"Git buradan." Kapıyı kapatmaya yeltendiğimde eliyle beni durdurmuş ve konuşmaya başlamıştı.
"Korkmana gerek yok Hoseok. Size zarar vermeye, tehditler savurmaya gelmedim. Aksine, tüm yaptığım saçmalıklar ve hatalarım yüzünden özür dilemeye geldim." Sessiz kalıp yüzüne bakmayı sürdürdüğümde devam etti. "Artık o eski Bang Chan yok. Adımı değiştirdim. Christopher Bang, kısaca Chris diyebilirsin. Her neyse, Yoongi burada mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Fuhuş // sope
Fanfiction[T A M A M L A N D I] "Ben en azından hayatımın aşkının üstüne çorba döktüm, ya sen? Sen Yoongi hyungun gözüne girebilmek için milletin sana girmesine izin veriyorsun.." {sope*taekook*namjin*minsung*jimolly}