VI - VII - VIII

93 5 0
                                        


VI


Nehlüdov, kulübenin içindeki ve girişindeki her iki kapıya da kafasını bir kez daha çarparak sokağa çıktı. Çocuklar, beyazlı, grili ve pembeli, onu bekliyorlardı. Yeni birkaç çocuk daha katılmıştı onlara. Birkaç kadın da kucaklarında bebekleriyle dikiliyorlardı. Paçavradan başlığıyla sarı benizli bebeğini kucağında taşıyan zayıf kadın da bu kadınların arasındaydı. Bebek, bir yaşlınınkini andıran küçük suratıyla hiç durmadan tuhaf bir biçimde gülümsüyor, büyük, eğri parmaklarını sürekli oynatıyordu. Nehlüdov, bunun acının gülümsemesi olduğunu biliyordu. Kadının kim olduğunu sordu.

"Sana anlattığım Anisya bu işte," dedi büyük çocuk.

Nehlüdov Anisya'ya döndü:

"Neyle geçiniyorsun? diye sordu. "Ne yeyip içiyorsun?"

"Neyle geçineceğim, ona buna avuç açıyorum," dedi Anisya ve ağlamaya başladı.

Yaşlı suratlı bebek ise solucan gibi incecik bacaklarını kıvırarak, ağzını yayarak gülümsüyordu. Nehlüdov cüzdanını çıkarıp kadına on ruble verdi. Daha iki adım atmamıştı ki kucağında bebeğiyle başka bir kadın, sonra bir yaşlı kadın, ondan sonra bir kadın daha arkasından yetiştiler. Hepsi de yoksulluğundan söz ediyor, yardım istiyordu. Nehlüdov, cüzdanındaki altmış rubleyi dağıttı ve içinde korkunç bir sıkıntıyla eve, yani kâhyanın oturduğu ek binaya döndü. Kâhya, Nehlüdov'u gülümseyerek, köylülerin akşam toplanacakları haberiyle karşıladı. Nehlüdov ona teşekkür etti ve içeri girmeyerek, yabani otların bürüdüğü, elma çiçeklerinin dökülen beyaz yapraklarıyla kaplanmış yollarda dolaşmak, gördüğü şeyleri düşünmek üzere bahçeye çıktı.

İlk başta ek binanın çevresi sessizdi, fakat daha sonra Nehlüdov, kâhyanın evinde birbirlerinin sözünü keserek konuşan, yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmayan kâhyanın sakin sesinin arada bir çıkmasına izin veren öfkeli iki kadın sesi duydu. Nehlüdov kulak kabarttı.

Öfkeli kadın seslerinden biri:

"Benim gücüm yetmez, ne yapacaksın yani, boynumdaki haçı mı alacaksın?" diyordu.

"Zaten hemen çıktı," diyordu diğer ses. "Ver diyorum sana. Yoksa hem hayvana eziyet etmiş hem de çocukları sütsüz bırakmış olursun."

"Ya para ver ya da çalışarak öde," diye yanıtlıyordu kâhyanın sakin sesi.

Nehlüdov bahçeden çıktı ve önünde birinin karnı burnunda, giysileri yırtık pırtık iki kadının dikildiği merdivene yaklaştı. Merdivenin basamaklarında ellerini kaba ketenden pardösüsünün ceplerine sokmuş olan kâhya duruyordu. Köylü kadınlar beyi görünce sustular ve başlarından kayan örtülerini düzeltmeye çalıştılar, kâhya da ellerini ceplerinden çıkarıp gülümsemeye başladı.

Kâhyanın söylediğine göre, köylüler danalarını ve hatta ineklerini kasten beyin çayırına salıyorlardı. İşte bu kadınların ahırından iki inek çayırda yakalanmıştı, sonra hayvanları çayırdan çıkarmışlardı. Kâhya, kadınlardan inek başına otuzar kapik vermelerini ya da cezalarını iki gün çalışarak ödemelerini istiyordu. Kadınlarsa birincisi, ineklerinin çayıra sadece girip çıktığını, ikincisi, paralarının olmadığını söylüyorlar ve üçüncüsü, iki gün çalışmaya söz vermiş olsalar da sabahtan beri aç açına bekleyen ve acı acı böğüren ineklerinin hemen geri verilmesini istiyorlardı.

Gülümseyen kâhya, tanıklık etmesini istercesine Nehlüdov'a bakarak:

"Kaç kere rica ettim, yemeğe gittiğinizde hayvanlarınıza göz kulak olun diye," dedi.

DirilişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin