XLII
"Ama yapmaya geldiğim şeyi yapmalıyım," dedi kendisini yüreklendirerek. "Artık nasıl yapacaksam?"
Gözleriyle yöneticilerden birini aramaya başladı. Ziyaretçilerin arkasında dolaşan subay apoletli, bıyıklı, kısa boylu, zayıf bir adamı görünce:
"Affedersiniz efendim, kadınların nerede olduğunu, onlarla nerede görüşülebileceğini söyleyebilir misiniz?" diye zoraki bir nezaketle sordu.
"Kadın görüşme salonunu mu soruyorsunuz?"
"Evet, tutuklu kadınlardan birini görmek istiyordum," diye yanıtladı Nehlüdov aynı zoraki nezaketle.
"Keşke toplantı salonundayken söyleseydiniz. Kimi görmek istiyorsunuz?"
"Yekaterina Maslova'yı görmek istiyorum."
"Siyasi mi?" diye sordu müdür yardımcısı.
"Hayır, şey..."
"Hükümlü mü?"
Nehlüdov, kendisiyle ilgilenen müdür yardımcısını kızdırmaktan korkarak:
"Evet, evvelki gün mahkûm olmuştu," diye yanıtladı uysal bir şekilde.
Müdür yardımcısı, Nehlüdov'un dış görünüşünden dikkate değer biri olduğuna hükmederek:
"Kadın bölümüne gidecekseniz, buradan buyurun," dedi.
Sonra göğsü madalyalı, bıyıklı çavuşa seslenerek, "Sidorov, beyefendiyi kadın bölümüne götür," dedi.
"Baş üstüne efendim."
Tam o sırada parmaklığın önünde insanın içini parçalayan hıçkırıklar duyuldu.
Nehlüdov'a her şey tuhaf görünüyordu, hepsinden daha tuhaf olansa müdür yardımcısına ve başgardiyana teşekkür etmek, kendini buradaki bütün bu acımasızca işleri yapan insanlara karşı borçlu hissetmek zorunda kalmasıydı.
Gardiyan, Nehlüdov'u erkek ziyaretçi bölümünden koridora çıkardı ve hemen tam karşıdaki kapıyı açıp, onu kadınlara ait görüşme odasına soktu.
Bu oda da aynen erkeklerin bölümü gibi iki tel örgüyle üçe bölünmüştü. Ancak burası çok daha küçüktü, burada ziyaretçi de tutuklu da daha azdı ama içerideki bağırış çağırış ve uğultu aynen erkek bölümündeki gibiydi. Aynı şekilde tel örgülerin arasında yönetici takımı dolaşıyordu. Burada hapishane yönetimini, üzerinde kolları sırmalı ve mavi kürk şeritli, beli erkek gardiyanlarınki gibi kuşaklı üniforma giymiş bir kadın gardiyan temsil ediyordu. Ve aynen erkek bölümündeki gibi insanlar her iki yandan tel örgülere yapışmışlardı; bu yandan giyimleri farklı farklı kent sakinleri, öbür yandan bazıları beyaz tutuklu giysileri, bazıları kendi elbiseleri içinde tutuklu kadınlar. Tel örgünün her tarafı insanlarla doluydu. Bir kısmı başkalarının kafasının üstünden sesini duyurabilmek için parmaklarının ucunda yükselmişti, diğerleri ise yere oturmuş konuşuyorlardı.
Tutuklu kadınlar arasında acayip bağırışıyla ve görünüşüyle en çok dikkati çeken, odanın hemen hemen ortasında, parmaklığın öbür tarafında, direğin yanında durmuş, mavi redingotunu belinin altından bir kemerle iyice sıkmış bir çingeneye hızlı el kol hareketleriyle bağırarak bir şeyler anlatan zayıf bir çingene kadındı. Kadının başörtüsünün altından dışarı kaymış kıvırcık saçları salkım saçaktı. Çingenenin yanına, yere bir asker çömelmiş, tutuklu kadınlardan biriyle konuşuyordu. Onun yanında da gözyaşlarını güçlükle tuttuğu belli, kıpkırmızı yüzlü, sarı sakallı genç bir köylü tel örgüye iyice sokulmuş dikiliyordu. Köylünün ayaklarında ipten örülmüş çarıklar vardı. Sarışın, sevimli bir tutuklu kadın bu köylüyle konuşuyor ve mavi gözleriyle karşısındaki adama tatlı tatlı bakıyordu. Bunlar Fedosya'yla kocasıydı. Onların yanında perişan, ablak suratlı bir kadınla konuşan, üstü başı eski bir adam duruyordu; sonra iki kadın, bir erkek, yine bir kadın; her birinin karşısında bir tutuklu kadın vardı. Aralarında Maslova yoktu. Ama öbür tarafta, tutuklu kadınların arkasında bir kadın daha duruyordu. Nehlüdov, o olduğunu hemen anladı ve aynı anda da yüreğinin hızla çarpmaya başladığını, soluğunun kesildiğini hissetti. Karar anı yaklaşıyordu. Tel örgüye yaklaştı, evet oydu. Katyuşa, mavi gözlü Fedosya'nın arkasında duruyor, gülümseyerek kızın söylediklerini dinliyordu. Evvelki gün giydiği hapishane önlüğü değil, beli kemerle sıkılmış, göğsünü daha da iri gösteren beyaz bir bluz vardı üstünde. Başörtüsünün altından, tıpkı mahkemedeki gibi, kıvırcık siyah saçları görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diriliş
General FictionTolstoy'un en önemli üç romanından biri olan Diriliş, insanın yozlaşmış toplum içinde geçirdiği sarsıcı değişimin, vicdanla dirilişin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslova'yı baştan çıkarıp terk ederek hırs ve arzularının peşinden gider...