XXXVI
Nehlüdov, tutuklularla aynı hızda yürüyordu, hafif giyindiği, sırtında ince bir pardösü olduğu halde hava korkunç sıcak geliyor, daha da önemlisi, tozla birlikte sokaklardaki durgun ve sıcak hava yüzünden boğuluyordu sanki. Bir çeyrek verst yürüdükten sonra arabaya bindi. Ancak sokağın ortasından giden arabanın içi daha da sıcak geldi. Eniştesiyle bir gün önce aralarında geçen konuşmayla ilgili düşünceleri aklına getirmeye çalıştı ama bu düşünceler artık onu sabahki gibi heyecanlandırmıyordu. Kafilenin hapishaneden çıkışıyla ve yürüyüşüyle ilgili izlenimler bu düşünceleri unutturmuştu. En önemlisi de boğucu bir sıcak olmasıydı. Bir tahta çitin önünde, ağaçların gölgesinde ortaokul öğrencisi iki çocuk şapkalarını çıkarmışlar, önlerinde diz çökmüş olan dordurmacının tepesinde dikiliyorlardı. Çocuklardan biri boynuzdan yapılmış kaşığı yalayarak dondurmanın tadını çıkarıyor, diğeri ise dondurmacının sarı bir şeyle doldurduğu küçük bardağı ayakta bekliyordu.
Nehlüdov, karşı konulmaz bir serinleme isteğiyle arabacıya:
"Bir şeyler içecek bir yer var mı buralarda?" diye sordu.
"Hemen şurada güzel bir yer var," dedi arabacı ve köşeyi dönüp Nehlüdov'u büyük tabelalı bir kapıya doğru götürdü.
Sırtında bir gömlekle tezgâhın arkasında duran şişman bir tezgâhtar ve gelen giden olmadığı için masaların başında oturan, sırtlarında rengi bir zamanlar beyaz olan ceketleriyle garsonlar bu alışılmamış konuğa merakla bakıp hizmetine koştular. Nehlüdov madensuyu istedi ve pencereden uzakça, üzeri örtülü küçük bir masaya geçip oturdu.
İki adam bir masada, çay takımlarının ve beyaz cam bir şişenin başına oturmuş, alınlarındaki teri siliyorlar, sakin sakin hesap yapıyorlardı. Birisi esmer ve İgnatiy Nikiforoviç'inki gibi ensesinde siyah saçlardan bir şerit olan kel bir adamdı. Bu izlenim Nehlüdov'a eniştesiyle bir gün önce yaptığı konuşmayı ve gitmeden önce onunla ve ablasıyla görüşmek istediğini anımsattı yine. "Trenin kalkmasına az kaldı, yetişemem," diye düşündü. "En iyisi mektup yazayım." Sonra kâğıt, zarf ve pul isteyip, köpüklü soğuk madensuyunu yudumlayarak ne yazacağını ayrıntısıyla düşünmeye başladı. Ancak düşünceleri oraya buraya kaçışıyor, mektubu bir türlü yazamıyordu.
"Sevgili Nataşa, İgnatiy Nikiforoviç'le dün yaptığımız konuşmanın tatsız anılarıyla gitmek istemiyorum..." diye başladı. "E, sonra? Dün söylediklerim için af mı dilemeliyim? İyi de ben düşündüklerimi söyledim. Af dilersem söylediklerimi yadsıdığımı düşünecek. Hem sonra işlerime burnunu sokması... Hayır, yazamayacağım." Kendisini anlamayan, bu yabancı, kendine çok güvenen adama karşı duyduğu nefretin içinde tekrar yükseldiğini hisseden Nehlüdov yarım bıraktığı mektubu cebine koydu, borcunu ödeyip sokağa çıktı ve kafileye yetişmek üzere arabaya bindi.
Sıcak daha da artmıştı. Duvarlardan ve taşlardan sıcak hava püskürüyordu sanki. İnsanlar, ayakları kızgın taşlara değince yanıyormuş gibi yürüyorlardı. Nehlüdov, arabanın cilalı çamurluğuna dokunduğunda elinin yandığını hissetti.
At, uyuşuk bir tırısla, nallarını tozlu ve bozuk yola düzgün aralıklarla vurarak sokaklarda ağır ağır ilerliyordu; arabacı sürekli uyukluyordu; Nehlüdov ise hiçbir şey düşünmeden, kayıtsız bir şekilde önüne bakarak oturuyordu. Sokaktan yokuş aşağı indikleri sırada büyük bir evin kapısının karşısında bir grup insan ve silahlı bir konvoy görevlisi duruyordu. Nehlüdov arabayı durdurdu.
"Ne oldu?" diye sordu kapıcıya.
"Tutukluya bir şey olmuş."
Nehlüdov arabadan inip kalabalığa yaklaştı. Kaldırımın yanında, eğimli yolun yamru yumru taşları üzerinde sarı sakallı, kırmızı yüzlü, yassı burunlu, gri ceketli ve aynı renk pantolonlu pek genç olmayan bir mahkûm başı ayaklarından daha aşağıda, çillerle kaplı ellerini avuçları aşağı gelecek şekilde açmış, sırtüstü yatıyor ve uzun aralıklardan sonra yüksek ve güçlü göğsü sarsılarak, kanlı gözlerini gökyüzüne dikip, hıçkırarak soluk alıyordu. Asık suratlı bir polis, bir işportacı, postacı, bir tezgâhtar, şemsiyeli yaşlı bir kadın ve elinde boş sepetiyle saçları kısa kesilmiş bir çocuk adamın tepesinde dikiliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diriliş
Fiction généraleTolstoy'un en önemli üç romanından biri olan Diriliş, insanın yozlaşmış toplum içinde geçirdiği sarsıcı değişimin, vicdanla dirilişin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslova'yı baştan çıkarıp terk ederek hırs ve arzularının peşinden gider...