Ölmek İsteyen Kız 1

1.1K 53 39
                                    


BİRİNCİ ANA BÖLÜM

Ölmek İsteyen Kız


Bölüm 1

"Ölünce hayatımızı kaybetmiş mi oluruz, ölümü kazanmış mı?"

Bu, Hilal'in son günlerde kendine sormayı sevdiği bir soruydu. Çünkü artık yeni bir denemenin zamanının geldiğini düşünüyordu. Yeterince dayanmıştı. Aslında hiç umudu yoktu çünkü önceki yirmi yedi seferde başarılı olamamıştı. Son denemesinden bu yana herhangi bir şeyin değiştiğini düşünmese de yine de denemeye ihtiyacı vardı.

Odanın ortasında dikilip son kez görüyormuş gibi etrafa bakındı. İçten içe aslında öyle olmadığını bilse de. Bakışları duvardaki saate denk gelince dörde beş dakika kaldığını fark etti. Gözlerini kapatıp havayı kokladı. Artık sıkıldığı yasemin kokulu oda parfümünü çekmişti içine. Dışardan gelen sesleri dinlemeye başladı. Kedilerin kavgasını duyunca sinirlendi. Karşı apartmanın megafonundan gelen cırtlak bir kadın sesi yüzünü buruşturmasına neden oldu. Kapının önünde oynadığını düşündüğü ama belli ki orada olmayan çocuğuna sesleniyordu. Megafon kullanmanın ilginç bir yolu diye düşünmeden de edemedi ama.

Başkalarının görmesini istemediği bütün özel eşyalarından kurtulmuştu. Zaten üç beş şey vardı. Anlamsız olduğunu bildiğinden uzun zamandır hiçbir şey biriktirmiyordu. Mutfağa gidip alt dolapların birinden kedi maması paketini aldı. Sonra kapıya yöneldi ve çıkışın yanındaki boy aynasında kendine baktı. Eline ilk gelen kıyafetleri geçirmişti üzerine. Çok uzun bir zamandır ne giydiğinin hiç önemi yoktu. Kedileri beslemesi gereken zamanlar haricinde evden hiç çıkmadığı için güneş görmeyen teni bembeyazdı. Saçları da özensizce atkuyruğu yapılmıştı. Gittiği yerin de özene ihtiyacı yoktu zaten. Daha fazla oyalanmamak için anahtarını da alıp bir anda kendini dışarı attı. Kapının önündeki kedi maması kaplarını almayı unutmamıştı.

Olmasını beklediği gibi Ayşe teyze yine komşu apartmanın zemin kat balkonundaki yerinden dışarıyı izliyordu. Oraya yaklaşırken yakınlardaki bütün kediler etrafına toplanmaya başlamıştı bile. Kadınla selamlaşırken aynı anda kedilerle ilgilenmeye başladı. Kapları kadının balkon duvarının önüne dizip içlerini mamalarla doldurdu. Beşinci kap zaten oradaydı ve içi hala su doluydu. Kediler alışıldık minnettar bakışlarıyla ona baktıktan sonra kaplara gittiler. Onlar yemeklerini yerken başlarını okşadı. Kadın onun hiç ilgilenmediğini bilmesine rağmen her zaman yaptığı gibi mahalle dedikodularını anlatıyordu. Kedilerle işinin bittiğine karar verdiğinde doğruldu ve kadına baktı. Bakışlarındaki ağırlık kadının aniden susmasına neden oldu.

"Ayşe teyze. Bir ihtimal bugün gittiğim yerden geri dönmezsem benimkiler sana emanet. Onlara benim yaptığım gibi her gün mamalarını verirsin. Olur mu? Merak etme mamalar için gereken ücret eline geçecek. Veteriner gerektiğinde araman gereken numara da bu." Ceketinin cebinden çıkardığı kağıdı kadına uzattı. "Sen de kendine dikkat et, tamam mı? Kızının seninle yeteri kadar ilgilenmediğini biliyorum. O yüzden kendinle ilgili bir acil durumda da bu numarayı arayabilirsin."

Kadın nereye gittiğini ve neden dönmeyecek olduğunu sordu ama Hilal onu umursamadan oradan uzaklaşmaya başladı. Arka cebinen telefonunu çıkarıp birini aradı. Neredeyse hemen açılmıştı:

"Kerim bey, Ayşe teyzeye sizin numaranızı verdim. Dedikodu yapmak için aradığı zamanlar dışında mutlaka ilgilenin lütfen." Karşıdaki kişinin konuşmasına fırsat vermeden kapattı.


Yapmak üzere olduğu şey umduğu sonucu vermeyecek olmasına rağmen gerilmesine neden oluyordu. Bu elinde değildi. İnsandı çünkü. Diğer insanların arasında kaybolan ve onlar gibi insandan başka bir şey olmayan biriydi. Yine de aralarından geçerken kendini onlara ait hissetmiyordu. Çünkü insanı insan yapan en önemli özellikten yoksundu. Ama diğer her şey öyle olduğunu onaylıyordu. Kısacası ne ya da kim olduğundan kendisinin de haberi yoktu. Çok da umurunda değildi. İçinde olduğu şey ne yaşam ne de ölümdü. Sadece zaman ve mekanda asılı kalmış zavallı bir ruhtu, o kadar. Bu tanım ona yetiyordu.

Kafası dolu halde yürürken arada bir esen rüzgar eskiyen bir ağaç yaprağını dalından alıp ayaklarının dibine bıraktı. Durdu. Başını eğip yaprağa bakarken ona ne kadar da benzediğini düşündü. Ya da birazdan benzeyecek olduğunu.

Yoluna devam etti. Biraz daha yürüdükten sonra kalabalığın olduğu yolun yanına saptı. İlerledikçe daha da boşalıyordu yol. Tekrar sola döndüğünde tamamen boş, dar bir sokağa ulaştı. Bölgedeki binaların yanında sırıtmayan uzunlukta bir binanın kapısının önünde durdu. On bir katın yeterli olacağını düşünmüştü. Etrafa hızlıca tekrar göz atıp kimsenin olmadığından emin olunca kilitli olmayan kapıdan içeri girdi.

Asansörün son kata varmasını beklerken kendini biraz gergin hissediyordu. Tüm duyuları bir anda canlanmış gibiydi. Aldığı nefesin kokusu değişmiş; sıkıntılı bir hal almıştı. Sıkı sıkı tuttuğu ceketinin ucuna ait kumaş elinin altında gittikçe daha da sertleşiyordu sanki. Ağzındaki acı tat kana ait metalik bir tada dönüşmüş gibiydi. Gözlerinin önünden siyah şekiller geçip duruyordu. Bazı anlarda bu şekilleri bir insan silüetine benzetip ürperiyordu. Bunların hepsini saniyeler içinde yaşadı. Bu saniyelerde içinde olduğu metal kutu giderek küçülüyordu. Hava dışarı çıkıp ölüm içeri giriyordu. Aklı, psikolojisi ona bunları söylüyordu. İçten içe aslında korkmasını gerektirecek hiçbir şey olmadığını biliyordu. Zaten neden korkuyordu ki? İstediği şey bu değil miydi? Korkması gereken amacına ulaşamamak olmalıydı, değil mi? Kendi seçtiği anları yaşıyordu. Duygular o anda uğraşması gereken şeyler değildi. O yüzden yapmaya alışık olduğu gibi varlığının gerisine attı onları.

Binanın en tepesine sorunsuzca çıktı. Uygun olduğunu düşündüğü için önceden seçtiği yere geçti. Eğilip aşağıya baktı. Onu bekleyen sert zemini ve üstünden geçip giden tek tük insanı izledi birkaç dakika. Yükseklerden yeryüzüne bakarken yüzüne vuran şehir kokulu rüzgarı teninde hissetmenin hazzını yaşamaya çalıştı. Evden çıkmadan önce yaptığı gibi gözlerini kapatıp etrafı dinledi. Kulağına gelen yaşamın gürültüsü aynı anda hem rahatsız edici hem de rahatlatıcıydı. İnsanların konuşmaları, korna sesleri, yere düşürülen eşyalar hepsi kendi içinde bir olay örgüsünün önemli katkılarıydılar ve o, bu olay örgüsünün ucunun ölüme vardığı noktadaydı. Aniden esen soğuk rüzgar vücudunu yalayıp geçince üşüdüğünü hissetti. Bir anlık refleksle elleri ceketinin önünü kapatmaya yeltendi. Durdu. Sonra bunun anlamsızlığına güldü ve ellerini serbest bıraktı. O an daha duygusal olacağını düşünmüştü hep ama ne aklından ne de kalbinden herhangi bir şey geçiyordu. Bu yüzden daha fazla beklemeyi anlamsız buldu yine. Onu üşüten soğuk havayı son kez olduğunu umarak uzun uzun içine çekti. Ölüme mi, bilmem kaçıncı başarısızlığa mı, yoksa özgürlüğe mi kendisi bile emin değildi ama uçmaya hazırlanır gibi iki yana açtı kollarını. İçinde ısıttığı nefesi soğuğa iade ederken kendini aşağıya bıraktı.

YAŞAMAK ÖLÜM GİBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin