Bölüm 7
Son günlerde yaşadıklarını tamamen geride bırakmış gibiydi. Ama neyse ki bu deneyimlerin öylece yok olmasına izin vermemişti. Zaman kısa da olsa onlardan alması gerekenleri almayı başarmıştı. Hayatı boyunca yaşadıklarını tekrar tekrar düşünüp son ve en önemsiz anıya kadar hepsinden alabileceği bütün dersleri çıkarmak onu bu konuda bir uzman haline getirmişti. Bu sefer aldığı ders, yaşadığı farkındalık, çıkardığı öz içinde bir yerlerde hala yaşamın tadını alabilen bir parçanın kaldığıydı. Ölümün onu bir kez daha reddetmesinden sonra buz tutan içini Ayşe teyzenin tek cümlesiyle ısıtabilmesi ve bir anda hayatında beliren Can'ın varlığına tutunması bunun kanıtlarıydı.
Bir diğeri de artık arafta beklemek istemediğiydi. Ölüme çıkan yol bir türlü görünmezken hayat onu sonu yaşamdan başka yere çıkmayan, hiçbir yere sapmayan bir tünelin önüne, başka yolları görmesin diye taktığı at gözlükleri ve önüne koyduğu neon ışıklı işaretlerle davet ediyordu. Ölüme gidemediği ve artık arafta olmaktan sıkıldığı için yaşama bir şans daha vermeye karar vermişti. Bu da o içindeki parçayı koruyup büyütmeye başlayacağı anlamına geliyordu.
Mucizevi bir hevesle olmasa da eskisi kadar bezgin hissetmeden kalktı yataktan. Yine önündeki günden bir beklentisi yoktu ama peşin bir nefret de beslemiyordu. Önceden yaptığı gibi kendini, ihtiyaçlarını geçiştirmedi. Kahvesini içti ama bu sefer kahvaltının üstüneydi. Aynanın karşısına geçip kendine çeki düzen verdi ama kendisi için yaptı bunu. Can gelirse diye değil. Can'ın gelmesini de beklemiyor değildi ama buna takılıp kalmamıştı. Önceki gün bakıp durduğu siyah kapıya ya da duvardaki aşırı gürültülü, kedili saate kaymıyordu gözleri. Artık izlemekten zevk almadığı için sadece ses olsun diye açtığı televizyona, tek sayfasına bile tahammül edemediği kitaplara, başını ağrıtan müziklere yeniden şans vermeye karar verdi. Şimdilik o kadarı yeterdi. Suyun ne olduğunu bile bilmezken kendini denize atmak aptallık olurdu çünkü. Yaşamanın ne olduğunu, nasıl yapıldığını o derece unutmuştu.
İnternette hoşlanabileceği yeni şarkılar arıyordu. Bir ihtimal ruhu gerçekten de beslenir diye. Ama belli ki geçen yıllar müziğe de en az ona yaptığı kadar hunhar davramıştı. Çünkü başını ağrıtıyor diye bıraktığı müziğin artık çok daha fazlasını yapabileceğini düşünüyordu. Uzunca bir uğraştan sonra nihayet kulağına hoş gelen bir ses duyabilmişti. Aradığı yerin dışından duyulan; ona müzikten daha hoş gelen bir ses. Kapının zili.
Her ne kadar önceki gibi takıntılı şekilde beklememiş olsa da bu, gerçekleştiğinde mutlu olmayacağı anlamına gelmiyordu. Bu nedenle koşmak bir yana kapının önüne ışınlandı.
"Hoş geldin." Beklediği kişi nihayet karşısındaydı. Eliyle onu içeri buyur etti.
"Hoş buldum." Hiç beklemeden içeri girdi. "Kahveyle ne iyi gider diye araştırdım. Çikolata ya da kurabiye olabilirmiş. Hangisini seveceğini bilemediğimden çikolatalı kurabiye aldım. Umarım seviyorsundur." Elindekileri önceki gün yemek yedikleri yuvarlak masanın üstüne bıraktı. Sanki sadece ikinci kezdir değil de yıllardır gelip gittiği bir yerdeymiş gibi rahattı tavırları. Önceki günkü tutuk halinden eser yoktu. Sanki bedeninde iki farklı kişi yaşıyordu ve sürekli yer değiştiriyorlardı.
Onu takip ederek masaya gitti. "Teşekkürler. İkisini de severim." Eliyle koltukları işaret ederken, "O zaman sen otur, ben de kahveleri yapıp geleyim," dedi.
Can da yine gözlüklerini geri ittirip başıyla evetledikten sonra onun dediğini yaptı. Hilal arkasından bakarken biraz tuhaf biri olduğunu düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK ÖLÜM GİBİ
Fantasy"Ölümde ne var ki beni kendine çeken? Bilmiyordum, beni çeken ölüm değil; hayatmış beni ölüme iten." Ölmek isteyen bir kız ölümden dönerken yolda genç bir adamla göz göze gelir. Merakının peşinden giden genç adam hiç beklemediği bir anda kim olduğu...