Bölüm 34
İçeri girdiği anda hissettiği tuhaf hava, kimsenin bir şey söylemeden oturduğu yaklaşık on dakikanın sonunda da değişme belirtisi göstermeyince sormaktan başka çaresi kalmamıştı.
"Ne oluyor? Siz neden böyle bir acayipsiniz?"
Berk, Hilal'den önce atıldı:
"Acayip mi? Yok öyle bir şey. Nereden çıkardın?"
"Şu anki tepkin bile onu gösteriyor."
"Tuhaf şeyler hayal etmeyi bırak da görüşme nasıl gitti onu anlat."
Ona ve hiç sesini çıkarmadan etrafa bakınıp duran Hilal'e şüpheyle baktı. Kesinlikle bir şeyler vardı. Kendini biraz dışlanmış hissedip konuyu oluruna bıraktı. Nasıl olsa yakında ortaya çıkardı.
"Onlar da bu konuda en az bizim kadar kayıp. Ama ne olduğunu anlamasalar ve yaptıklarından haberi olmasa bile cezayı Hilal'e kesebilirlermiş."
Söylediklerinden etkilenip üzülmesinden korktuğu için kıza baktı. Az önce neyse hala oydu hali. Gözle görülür hiçbir tepki vermemişti. Bu da tuhaftı.
"Benden de farklı bir şey duyamayacaksınız maalesef. Ama ceza kesme işi düşündükleri kadar kolay olmayacak.
"Ne yapabileceksin ki?"
"O kadarını bilmenize gerek yok. Sadece bana güvenin."
Hala sessiz duran Hilal'e gitti gözleri. Geldiğinden beri tek kelime etmemiş ve ona doğru bile bakmamıştı. O akşam söylediklerinden dolayı böyle davranıp davranmadığını merak ediyordu. Öyleyse bile bunu aralarına mesafe koymak için mi yapıyordu, yoksa utandığı için mi? Yanlarında Berk olmasa farklı davranır mıydı? Hem o neden o kadar erken saatte oradaydı ki? O olmadan ne konuşmuşlardı?
"Kim olduğunu bile söylemeyen birine neden ve nasıl güvenelim?" Saatine baktı. "Hem daha saat sekizi biraz geçiyor. Sen bu kadar erken burada ne yapıyorsun?"
"Sen ne yapıyorsan onu. Ben de öğrenemediklerimi anlatmaya geldim."
Bu adama katlanmak gerçekten çok zordu. İlla ki sinirlerine dokunacak bir şeyler yapmayı, söylemeyi başarıyordu. Ona izin vermemesi gerekiyordu ama elinde değildi.
"Her neyse..." Kötü kötü baktı ona. "Olgun olan kişi olarak uzatmayacağım." Yine Hilal'e gitti gözleri. Berk'e bakıyordu. Ona yanlışlıkla bile bakmadan sadece Berk'i görüyordu. O an, o gelmeden önce ne konuşuyor olduklarını daha da merak etmeye başladı. İçinden ani bir korku geçip gitti. Kızla kendi yalnız kalışında konuştuklarını hatırladı. Berk'in de öyle bir şey yapıp yapmadığını düşündü. Yapmışsa ve onun alamadığı cevabı almışsa ne yapacaktı?
"Şimdi ne yapacağız?" Elinden bir şey gelmiyor oluşundan nefret ediyordu. Çaresiz hissetmekten nefret ediyordu. Hilal'in o yokmuş gibi davranmasından nefret ediyordu. Hilal'in başka bir adama bakmasından ve o bakışların sadece ikisinin bildiği bir şeyleri ima ediyor olmasından nefret ediyordu. Böyle canlı, güçlü duygulara kapılan Sekiz olurdu hep. Onun sakinliğiyle dalga geçerdi. Onu o halde görseydi nasıl da şaşırırdı. Arkadaşını bir daha asla göremeyecek olduğunu hatırlamak, zaten bozuk olan moralini ve acıyan kalbini daha da kötü hale getirdi.
Sorusuna cevap veren çıkmadı. Çünkü onların da bir fikri yoktu. Konuşacak ya da yapacak bir şeyleri kalmadığına göre, içindeki oradan bir an önce kaçma arzusuna karşı koymak için de bir nedeni yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK ÖLÜM GİBİ
Fantasy"Ölümde ne var ki beni kendine çeken? Bilmiyordum, beni çeken ölüm değil; hayatmış beni ölüme iten." Ölmek isteyen bir kız ölümden dönerken yolda genç bir adamla göz göze gelir. Merakının peşinden giden genç adam hiç beklemediği bir anda kim olduğu...