Bölüm 22
İnsanların son anlarına şahit olmaya azrailler gibi alışık olmadığından, almaya gittikleri ruhların durumları onu etkilemişti. Özellikle, fakirlik yüzünden ölen yaşlı bir adamın haline neredeyse ağlayacaktı. Kendini zor tutmuştu.
"Daha fazla dayanamayacağım. Şu kızın yanına gidelim artık. Lütfen."
Ama istediği gibi olmadı. Başka bir ruhu daha almaya giderlerken Azrail'in arkasından sürünerek ilerliyordu. Neyse ki sonrasında kızın evine gitme vakti gelmişti. Ama içi o kadar sıkkındı ki, bütün enerjisi çekilmiş gibi hissediyordu. Onu hedefine bir an önce ulaştıracak olan, merakla ve hevesle yaptığı göreviyle bile uğraşmak istemiyordu o an.
"Ah! Kendine gel." Yanaklarına vurarak canlanmaya çalıştı. Ama bir işe yaradığı yoktu.
Kızın kapısına ulaştıklarında eski ruhunu bir nebze olsun geri kazanmıştı. Bunu sağlayan şeylerden biri Azrail'in cebinden çıkarıp taktığı anlamsız gözlükler ve en önemlisi de şahit olduğu beklenmedik olaydı. Kalabalık bir pastaneden kurabiye çalmaya gitmişlerdi. Bu kesinlikle yasaklanan şeylerin başında geliyordu. Bunu bildirse Azrail'in başı büyük derde girerdi ama öyle bir şey yapmayı düşünmüyordu. Çünkü yirmi dokuz yıldır ilk kez eğleniyordu. Yine de işinde bu derece iyi olan, yeniden doğma vakti neredeyse gelmiş bir azrailin kız için böyle bir riske girme nedeni de aklını kurcalıyordu.
"Aşık falan mı oldun ki?"
Önceki akşam evine dönmeden önce Azrail'in kayıtlarına ve kızla ilgili bir görev ya da bilgi alıp almadığına bakmıştı. Öyle bir şey yoktu. Bu durumda kızla olan ilişkisi konusunda daha da meraklanmıştı. Alakaları neydi? Neden görüşüyorlardı? Birbirlerini nereden, nasıl ve neden bulmuşlardı? Böyle bir sürü soru geçiyordu aklından. Bir an önce öğrenmek istiyordu ama zaman, olaylar hatta bu ikili normalden çok daha yavaş hareket ediyor gibi geliyordu.
Hakkında okudukları ve gördüklerinin aksine kızın kapıyı neşeyle açması şaşırtıcıydı. Bu, Azrail'i gördüğüne özellikle sevindiği anlamına geliyordu. Aralarındaki şey belli bir seviyeye ulaşmış gibiydi. Çünkü Azrail'in yüzünde de bunu kanıtlayan bir ifade vardı. O içeri girerken kendini onun arkasından yine son anda içeri atabilmişti.
"Kahveyle ne iyi gider diye araştırdım. Çikolata ya da kurabiye olabilirmiş. Hangisini seveceğini bilemediğimden çikolatalı kurabiye aldım. Umarım seviyorsundur."
"Bulduğun tek başıboş paket o olduğundan değildi yani?" Bir anda kafatasının içinde parlak bir ışık yanmış gibi oldu. Bir farkındalık anı yaşıyordu. "Yoksa kız senin bir azrail olduğunu bilmiyor mu!?"
Aniden oluşan bu teorisinin doğru olup olmadığını görmek için öncekinden de büyük bir dikkatle izlemeye başladı onları. Ne hareket ediyor ne de hep yaptığı gibi başka şeyler düşünüyordu. Olduğu yerde ağzı açık ve gözleri, önündeki ikiliye saplanmış halde dikiliyordu.
"Teşekkürler. İkisini de severim... O zaman sen otur, ben de kahveleri yapıp geleyim,"
Kızın kahve hazırlayışını bile pür dikkat izledi. Azrail'in yanına gelirken ona eşlik etti ve ikisinin de karşısında kalan yere bağdaş kurarak oturdu. Kız oturur oturmaz gözlüklerini sormuştu. Demek ki önceden takmıyordu. Peki neden sonradan takma ihtiyacı hissetmişti? İnsanlığını kanıtlamaya katkısı olsun diye mi? Bu, teorisini destekleyen bir durum olduğu için heyecanla güldü.
"Adından, kendini gergin hissettiğin zamanlarda fazla konuşmandan ve aslında gözlük takıyor olmandan başka hakkında bir şey bilmiyorum. Ne iş yapıyorsun mesela?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK ÖLÜM GİBİ
Fantasia"Ölümde ne var ki beni kendine çeken? Bilmiyordum, beni çeken ölüm değil; hayatmış beni ölüme iten." Ölmek isteyen bir kız ölümden dönerken yolda genç bir adamla göz göze gelir. Merakının peşinden giden genç adam hiç beklemediği bir anda kim olduğu...