Bölüm 18
Hiçbir şeyin çözülmediği, aksine her an üstüne yeni bilinmezlerin eklendiği lanetli bir haftadan çıkıp ikicinsine adım attığı gündeydi. Sekiz'in hayatından çıkışının sekizinci günü.
Sekiz'in kayboluşunun ardındaki kişi olarak Hilal'in kimliğini öğrendiklerinden beri Eğitmen'le karşılaşmak istemiyordu. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu çünkü. Önce kızla konuşup ona göre hareket etmeliydi. Konuşsalar bile ona açıkça azrailleri ben yok ettim ya da bunun için birilerine yardım ediyorum falan demezdi herhalde. Ama en azından bir fikir edinebilirdi. Hiçbir şey olmazsa da tepkilerinden bir şeyler çıkarabilirdi.
Bütün gece bunları düşünmüştü yine. Zaten öğrendiklerinden sonra hemen Hilal'in suçlu olduğunu düşünmemişti. Altında başka şeyler olduğundan emindi. Bu yüzden onunla suçlar tonda konuşmayacaktı. Öyle yapıyormuş gibi anlaşılmak ya da onu korkutmak istemediğinden öğrendiklerinden bahsedip yaptın mı diye de sormayacaktı. Önceden de karar verdiği gibi ağzını arayacaktı önce. Ancak işler düşündüğü gibi gitmezse başvuracaktı bu yola. Gerçekten Sekiz'in başına gelenlerin sorumlusuysa da önüne yine iki soru açılacaktı. Bunları bilerek mi yapıyordu yoksa farkında bile değil miydi? İkincisi geçerliyse de onu affedebilir miydi bilmiyordu. Ama ilkiyse ona ne yaptığını, bunu nasıl yaptığını, geri getirip getiremeyeceğini ne pahasına olursa olsun öğrenecekti. Bu şekilde Eğitmen'e kızı tanıdığından ve hakkında bildiği her şeyden bahsedebilirdi.
Eğer olanlar hakkında hiçbir fikri yoksa o zaman Eğitmen ve diğerlerini kızdan uzak tutması gerecekti. Araştırmacıların ona zarar verecek bir şeyler yapmalarını istemiyordu. Diğer yandan kızın kötü bir ünü vardı. Geçmişindeki insanlar onu ailesini öldürmekle suçluyorlardı. Bu üstünde katil şüphesi olan kız, aynı zamanda azrailleri görebiliyordu ve bütün bunların üstüne bir de azraillerin hepsi de onu almaya gidince ortadan kaybolmuştu. Yani böyle bakınca olay gayet açıktı. Bu aynı zamanda kızın yirmi sekiz kez kendini öldürmeyi denediği anlamına geliyordu. Yöneticinin de sorduğu gibi yirmi sekiz denemeden hiçbirinde mi başarılı olamamıştı? Çok mantıksızdı. Bu durumu bir çeşit yem olarak kullanması çok olası görünüyordu. Ama azraillerden ne istiyor olabilirdi ki?
Bunu, bilerek yapmadığı ihtimalini arkadaşı Can olarak düşündüğünde içi sızladı. Kendini bir kere de değil tam yirmi sekiz kez öldürmeyi denediğine göre kim bilir ne kadar acı çekiyordu? Yalnız yaşıyordu ve hayatında hiçbir insan yoktu. Bütün o denemelerden nasıl kurtulmuştu? Bunu da çok merak ediyordu. Bir an önce bunların hepsini açıkça sorabildiği bir noktaya gelmelerini diliyordu.
*
Nihayet Hilal'le karşı karşıyaydı. Karşısındaki koltukta oturan kız ona beklentiyle bakıyordu. Önceki gün sormak istediği şeyi tüm o zaman boyunca merak etmişti belli ki. Bütün gece bütün ihtimalleri gözden geçirip bazı sonuçlara ulaşmış olsa da ona tam olarak neyi, nasıl soracağını bir türlü kararlaştıramamıştı. En sonunda yüz yüze geldikleri ana bırakmaya karar vermişti ama o an bu kararından pişmanlık duyuyordu.
"O herif..."
"Berk."
"Berk!.. gelmedi, değil mi?"
"Saat daha dokuz. Bu saatte ne işi var burada?"
"Doğru." Utanarak başını kaşıdı. "Fazla mı erken geldim ben?"
Onu yine güldürmüştü. İlk tanıştıklarında ona hep dümdüz bir ifadeyle bakan kız artık sık sık gülüyordu. Güldüğü kişi kendisi de olsa Berk denen o adam da, gülüşü hep çok güzeldi. O an kızın suçlu olmasına ihtimal veremediğini fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK ÖLÜM GİBİ
Fantasi"Ölümde ne var ki beni kendine çeken? Bilmiyordum, beni çeken ölüm değil; hayatmış beni ölüme iten." Ölmek isteyen bir kız ölümden dönerken yolda genç bir adamla göz göze gelir. Merakının peşinden giden genç adam hiç beklemediği bir anda kim olduğu...