BÖLÜM 17

587 20 8
                                    

Medyada = Dilan

Bölüm Şarkısı= Ahmet Kaya "yakamoz"

Kelimeler bazen duygularımızı ifade edebilmemiz için yetersiz kalırdı. Susuyorduk ve buna sözün bittiği yer diyorduk. Aslında söz değil duygular biterdi. İfade edemediğin duygu, sözlere yansıtmadığından daha büyüktü elbetteki, ama onları konuşamamak bir yerden sonra bitmesinin başlıca sebeplerinden biri oluyordu. Yada söze dökebileceğin duygunun bir başkası tarafından bastırılması ve tek kelime etmene izin verilmemeside başka bir sebepti. Belki Şilanın duygularını kimse bastırmamıştı yada dile dökecek çok söz söylemişti ama kendi içindeki korkusunu bastıramamış ve belkide bunu bir saplantı haline getirmişti. Sevmek elbetteki suç değildi. Sevdiğini kaybetme korkusuda  bence normal algılanan birşeydi. Ama ünlü yazar Milan Kundera' nında dediği gibi "Korkunun kaynağı gelecekte yatar. Kim gelecekten kurtulmuşsa, korkacak hiç bir şeyi yoktur.". Şilan gelecekten kurtulmuştu belki ama bu korkuyu kendisi ile mezarada götürmüştü aynı zamanda. Fark etmeden de olsa kendisi Serhadsız kalmamıştı ama Serhadı Şilansız bırakmıştı.

Serhadın yaşadıkları kolay şeyler değildi. Üstelik bu madalyonun sadece görünen yüzüydü, birde görünmeyen yüzü vardı ki bende hala görememiştim. Eminimki görünmeyen yüzü görünen yüzünden daha karanlıktı ve Serhad o karanlığa çekilmemi istemiyor ve benden o yüzü sır gibi saklıyordu.

Hayat, evliliğe ilk adımı atmak üzereyken, hayatını birlestireceği kadını kaybeden Serhad ile benim hayatımı tam beş yıl sonra birleştirmiş ve bize başka bir kader oyunu sunuyordu. İçimde bir yerde yaşanılanlar için üzüntüde duysam şuan başımın Serhadın göğsünde olması bana herşeyi unutturuyordu. Buna bencillik diyebilirsiniz belki ama benim bir yanım Serhad için üzülürken diğer yanım hayata kaldığı yerden devam edebildiği için ne kadarda güçlü olduğunu gösteriyordu. Buda beni mutlu ediyordu.

Başımı yavaşça göğsünden kaldırdım ve onu uyandırmadan yataktan çıkmaya çalıştım. Ahtapot gibi belimi saran kolları bu eylemimi olumsuz yönde etkiliyordu ama kolları arasından sıvışabileceğime inanıyordum. İstediğimi elde edip yataktan çıktıktan sonra saate baktım. Saat daha yediyi çeyrek geçiyordu ama benim uykum kaçmıştı çoktan. Bugün hastaneye de gitmeyecektim zaten. Banyonun yolunu tuttum ve kısa bir duş alıp üzerimi giyindim. Odaya tekrar göz attığımda Serhad yüz üstü dönmüş yüzünüde yastığıma gömmüş uyumaya devam ediyordu. Dün yaşanılanlardan sonra onun için güzel bir kahvaltı hazırlayıp gerginliğini üzerinden almak istiyordum. Bunun için mutfağa girdim ve kolları sıvadım. Ve evet bu eylemim sadece düşünmek ile kalmıştı çünkü arkamı döndüğümde bir adet Serhad ile karşılaşmıştım.

"Günaydın. Neden böyle erken uyandın?" Onu görür görmez aklıma ilk bunlar geldiği için bunları söylemiştim ona.

İki adımda aramızdaki mesafeyi kapattı ve bana yaklaştı. Eğilip anlıma bir öpücük kondurdu ve ardından geri çekildi. "Günaydın. Ben hep bu saatte uyanırım zaten." dedi ve mutfağa kısaca göz attı "Hadi hazırlan kahvaltıya gidelim."

"Ben yeni uyandım sayılır, şimdi kahvaltı hazırlayacaktım zaten."

"Tamam bugün dışarda yiyelim başka zaman sen hazırlarsın" dedi ve göz kırptı bana. Ya benim kahvaltı hazırlamamı bekleyemeyecek kadar çok acelesi vardı yada açık havada kahvaltı etmek istiyordu. Gergindi bence ve bunu çok iyi kamufle ediyordu ama ben anlıyordum yinede.

"Nasıl istersen. Ben kısaca hazırlanayım çıkarız ozaman." dediğimde yatak odamın yolunu tutmuştum bile.

Oda salonun yolunu tutup koltuklardan birine kendini bıraktığında "bekliyorum" demişti.

DAĞ ÇİÇEĞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin