🌸
Hava başlamıştı yavaş yavaş soğumaya. Ama yine de sıcaktı. Kendimi kötü hissediyorum. Bunun nedeni bariz belli ki hastayım. Büyük ihtimalle sınıftaki birisinden nezle kapmıştım.
"Midoriya! Oi, Midoriya!" Kısık sesle bana bağırırmışçasına seslenen Denki-kun'a döndüm. Kaşlarını çatmış kızgın bir ifadeyle bakıyordu bana.
"Sana eve git demiştim! Ya durumun ciddiyse!?" Gülümseyip başımı sağa sola salladım. Elimle kendimi gösterip sonra baş parmağımı kaldırdım. "Of, demedim deme!" Böyle bir arkadaşa sahip olduğumu dile getirmekten asla bıkmayacağım.
Kendimi zar zor derslere verdim. Japonya tarihi öğretmeni durumumu fark edip eve gitmemi teklif etti. Ama kabul etmedim. Şimdiden diğerlerinden geri kalamazdım. Şimdiden başlamalıyım hayalimdeki liseye gitmek adına çalışmaya.
Çıkış zilini duyduğumda yerimden yavaşça doğruldum ve kitabımı çantama yerleştirip Denki-kun ile okuldan çıktım.
"Cidden Midoriya! Bu halinle niye okula geldin ki? Midoriya-san sana nasıl izin verdi?" Dediklerine omzumu silktim. Şu an sadece eve gidip biraz dinlenmek istiyordum.
Denki-kun'un ayrılacağı yere geldiğimizde bana döndü. "Seni eve bırakayım mı?"
Gülüp başımı 'hayır' anlamında salladım. "Emin misin?" Omuzlarına ellerimi koyup ittirdim. "Pekala, dikkatli ol! Yarın hâlâ hasta olursan gelme!" İşaret parmağını bana doğrultmuştu. Gülümseyip el salladım. O gittiğinde ben de yürümeye başladım.
Annem bu sabah teyzemin yanına hastaneye gideceğini söyledi. Eve gittiğimde annemin evde olmaması olasılığı var. O yüzden bana dış kapının anahtarını verdi.
Anahtarı çantamdan çıkarıp okul ceketimin cebine koydum.
Parkın önünden geçerken yüksek sesle konuşup gülen üç çocuk vardı. Üzerlerinde okulumun üniforması vardı. Benden büyük oldukları kesindi. Ne zaman bu tip kişileri görsem hep gerilir ve onlara bakmamaya çalışırım.
"Oh? Şu çocuk bizim okuldaki alt sınıflardan değil mi? Hani konuşamayan?" Benim hakkında konuştuklarını duyduğum an korkuyla durdum. Hemen kendime gelip tekrardan hızla yürümeye başladım.
"Oi, sen. Sana diyorum." Bana sesleneni dinlemeyip yürümeye devam ettim.
"Dedim ki sana diyorum!" Çantamdan tutup çekilmemle geriye doğru sendeleyip düştüm. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Kısa bir kahkaha atıp tekrar konuştu. "Beni dinlesen düşmezdin seni aptal."
Neden Kacchan gibi güçlü değilim, Kacchan gibi korkusuz, Kacchan gibi özgüvenli... Belki o zaman kendimi koruyabilirdim.
Gözlerimi yavaşça açıp onlara baktım. Dikkatimi ilk çeken en öndekiydi. Uzun boyluydu ve saçları sarıydı. Boyattığı besbelliydi. Arkasında korkutucu bir hava saçan bir çocuk vardı. Saçları uzundu. Onun yanında da balık etli, bana sırıtan bir çocuk daha vardı.
Sarı saçlı konuştu. "Şimdi bizi uğraştırmadan bütün paranı bize veriyorsun." Hiç kıpırdamadan ona bakmayı sürdürdüm.
"Yavaş yavaş başlatıyorsun senpai'nı kızdırmaya."
"B-bı-r-rak-ın b-be-n-ni."
"Oh? Bu konuşabiliyormuş." Arkadaki balık etli konuşmuştu. Hemen ardından sarı saçlı konuştu. "Konuşsa da yarım yamalak, sesi de kız gibi zaten." Kahkaha atmaya başladılar. Anında da gözlerim dolmaya başladı.
Sarı saçlı, "Şimdi çocuk, ne kadar paran varsa hepsini bize veriyorsun." Korkuyla bir süre susup hareket etmedim. "Hadi! Bekletme bizi!" Bağırdığında çirkin bir ses çıkmıştı ağzından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silent Voice ||BakuDeku||
Fanfiction"Yaraların tamamen iyileşecek..." "İzuku, Tutuk Afazi hastası... Y-Yani, konuşmada çok fazla zorluklar çekiyor." İzuku Midoriya, diğer çocuklardan eksi puanla gelmişti bu dünyaya... !Yan ship!