ceithre cinn déag

1.9K 188 188
                                    

🌸

Gözlerimi açtığımda henüz etraf karanlıktı. Odama giren ay ışığı sayesinde saate bakıp daha gece dört olduğunu gördüm. Nadiren böyle saatlerde uyanıyordum.

İşin garip tarafı bu saatlerde uyanıp tekrar uyumak bana haz veriyordu garip bir şekilde.

Hâlâ uyku sersemiyken gözlerimi kapatıp tekrar uyumaya koyuldum.

Ama uyumadan önce bir ses duydum. O sesi biraz daha dinleyince Kesinlikle bir kedinin miyavlaması olduğunu anladım. Sanki can çekişiyormuş gibi miyavlıyordu.

Sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Yataktan doğrulup ses kaymağını bulmak için yürüdüm. Ama ses odamdan daha iyi duyulabiliyordu.

Pencereden aşağıya baktım. İşte, üzerinde siyah lekeler olan bir kedi vardı. Hemen mutfağa gidip dolabı açtım. Ve zorluklarla fazlalığı et olan bir kemik çıkarmaya çalıştım sessizce. Bunu yaparken annemi uyandırmamak için tabii sessiz olmalıydım. Ama biraz suçluluk duygusu duyuyordum. Anneme sabah uyandığımda söylemem gerekiyor.

Kemiği bir tabağa koyup eşyaları eskisi gibi yerleştirdim ve buzdolabının kapağını kapatıp hızlı sessiz adımla ile odama geri gittim.

Perdeyi çekip pencereyi açtım. Kedi hâlâ miyavlayıp etrafa bakınıyordu. Acaba neden böyle yapıyor? Çok düşünmeden kedinin duyması için sesler çıkardım ki ilk sesten başını buraya çevirdi. Gülümseyip elimdeki kemiği ona gösterdim. Miyavlamayı durdurmuş sadece bana veya elimdeki kemiğe bakıyordu.

Şimdi kemiği ona doğru atarsam korkup kaçabilir. Başta biraz tereddüt ettim ama bir şey olmamasını umarak kemiği ona doğru attım. Kemik tam olarak ona yakın bir yere düştü.

Kedinin korkup kaşmasından korkarken kedi hiçbir harekette bulunmayıp kemiğe doğru ilerledi. Heyecanla onu izlerken o kemiği kokluyordu sanırım. Sonra etlerini yediğini görüp büyük bir oh çektim. Bir süre onu izleyip gülümsedim.

Artık uyuma vakti olduğuna karar kılıp pencereyi kapattım ve perdeyi çektim. Yatağıma girip gözlerimi rahatlıkla kapattım ve uykuya daldım.

🌸

"İzuku... tatlım?" Annemin sesi ile gözlerimi araladım ve tekrar kapattım. Yatağımda gerinip biraz süre daha uzandım.

"Günaydın, İzuku." Annem gelip alnımdan öptü. "Gü-n-na-y-dın..."

Gidip perdeyi açtı. Odama dolan güneş ışıkları ile annem konuşmaya başladı. "İzuku, bu tabak neden burada?"

Aklıma gece olanlar geldi. Yataktan doğrulup halıya baktım. "Ş-şey..." anlatması uzun olduğu için masadaki defter ve kalemi alıp yazmaya başladım.

Her şeyi yazıp anneme verdim. Annem kısa sürede okuyup gülümsedi.

"Amanın, İzuku neden özür diliyorsun? O da bir canlı sonuçta. Aferin sana!" diyip saçımı okşadı. Ona gülümsedim.

"Hadi bakalım, şimdi kahvaltı vakti." Başımı sallayıp lavobaya* gittim. Elimi, yüzümü yıkayıp çıktım ve üstümü değiştirdim. Mutfağa girip masaya yerleştim. Annem bir şarkı mırıldanırken kahvaltılık bir şeyler hazırlıyordu.

"İzuku, bu gün Bakugou-san ile bir şeyde anlaştık. Bugün öğleden sonra pikniğe gideceğiz! Birlikte, Bakugou-kun ile!"

🌸

Heyecan ve aynı zamanda korku ile annemi bekliyordum. Kacchan ile... piknik... Tanrım! Karnım ağrıyor!

"Geldim canım!" Hızla yürüyüp yanıma geldi. Saat iki olmuştu. Yani ideal bir saatti. Annem geldikten sonra ayakkabılarımı giyindim. İki tane piknik sepeti götürecektik.

"Hadi!" Annem gayet heyecanlı görünüyordu. Bir piknik sepetini ben taşıyordum. "Benim küçük İzuku'm kocaman bir adam oldu!" Gülümseyerek bana bakıyordu.

Kacchan'ın evine doğru ilerledik. Annem zile bastı. Beklerken az bir süre sonra kapı açıldı.

"Ah, hoşgeldiniz! İçeriye geçin hemen çıkıyoruz!"

"Hiç gerek yok Bakugou-san burada bekleriz."

"Pekii az sonra çıkacağız zaten. Katsuki..!"

"Ne var..!?"

Küçük bağırışmalar gelince güldüm. Kacchan'ın yüzünü görünce zorla geliyor olduğu çok belli oluyordu. Kapıda beni görünce yüzü anında değişti.

"Deku?" Uzunca bana bakıp kaşlarını çattı ve arkaya doğru döndü. "Anne! Niye onun geldiğini söylemedin ha?!"

Tabii ki böyle davranacaktı. Gülüp bir süre daha onları bekledik ve piknik alanına Bayan Bakugou'nun arabası ile gittik.

🌸

"Burası rahata benziyor." Bayan Bakugou uygun bir yere yerleşmek için yere doğru bakıyordu. Yere kalın örtüyü serdi, ardından biz de tuttuğumuz minderleri yerleştirdik.

"Midoriya-san siz oturun, ben bu veletlerle piknik çantalarını alıp geliyorum." diyip omzumuzdan tutup bizi ilerletti.

Arabaya gidip bagajdaki piknik sepetlerini aldık. Bir tane bana bir tane kendisine ve iki tane Kacchan'a vermişti Bayan Bakugou. Kacchan hiç tereddüt etmeden taşıyabiliyordu. Benimle neredeyse hiç konuşmamıştı yol boyunca.

Annemin yanına gidip sepetleri yere bıraktık. "Ah! Biraz dinlenelim sonra başlarız." dedi Bayan Bakugou. Onu onaylayıp yere oturduk. Geldiğimiz yer ismini hep duyduğum yerdi

Kocaman bir fıskiye vardı ve gerçekten kocaman bir orman olmasına rağmen her yerinde insanlar vardı. Restoran, park, lavoba, hatta minik bir güvenlik karakolu bile vardı. Burası ayrı bir dünyaydı resmen ve ben burayı çok beğenmiştim.

Etrafı incelerken Kacchan'ın sesini duydum. "Deku..." Şaşkınlıkla ona dönüp konuşmasını bekledim.

"T-tedavi nasıl gidiyor?" Kacchan son zamanlarda beni şaşırtıyordu. Hatta resmen kekelemişti!

"İ-iy-i..." Kaşlarını çatıp her zamanki yüz ifadesini takınırken elini yüzünü götürüp sağa doğru çevirdi yüzünü.

Yine kalbim sert bir şekilde atmaya başladı. Birden Kacchan'ın bana doğru döndüğünü gördüğümde bana doğru atlayıp bedenimi yere serdi. Gözlerimi korkuyla kapatmıştım. Tekrar açtığımda tam anlamıyla üzerimde yüzü yüzümün tam üstünde duruyordu.

 Tekrar açtığımda tam anlamıyla üzerimde yüzü yüzümün tam üstünde duruyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Okulda yazmam dışında hiçbir sorun yok. Eve gidince hataları düzelteceğim 🥲

Silent Voice     ||BakuDeku||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin