4.1

3.1K 227 102
                                    

[mirna]

"Günaydın."

Mutfakta kahvaltılık bir şeyler hazırlayan Anıl'ı görür görmez gülümseyerek ona karşılık verdiğimde üzerinin çıplak oluşunu görmezden gelmeye çalıştım ve masanın üzerinde duran sürahiye uzanarak hemen yanındaki bardağa su doldurdum.

Anıl'ın bakışlarını üzerimde hissetsem de sanki farkında değilmişim gibi davranıp su dolu olan bardağı dudaklarımın arasına götürdüm. O sırada da üzerimdeki bakışlara ek olarak sesini işitmiştim.

"Her zamanki gibi seninkini vişne reçeliyle hazırlıyorum. Ballı da ister misin?"

Bakışlarımı uğraşmakta olduğu şeye çevirdiğimde fark ettiğim pankeklerle kısa bir an şaşkınlık yaşadım. Gözlerim kocaman açılırken "İstiyorum tabii ki!" diye heyecanla çıkışmadan edememiştim. Hazırladığı pankekler harika gözüküyordu ve şimdiden yemek için sabırsızlanmıştım.

Anıl tepkime gülümserken benim için iki farklı tabak çıkarıp birisini reçelle, diğerini de bal ile hazırlamıştı. Kendisi için de reçelli hazırladıktan sonra masaya yerleştirdi.

Hazırladığı pankeklerin vişneli olanından bıçak yardımıyla ufak bir dilim bölerek ağzıma attım ve tadını çıkardım. Ardından aynı şeyi ballı olana da yaptıktan sonra büyük bir mutlulukla yemeye devam ettim benim için hazırladığı kahvaltıyı.

Birkaç tane daha pankek yedikten sonra doyduğumu hissederek geri çekildim. Gözlerimin odağı otomatik olarak Anıl'a kayarken onun da hâlihazırda beni izlediğini fark etmiş, gülümsemiştim.

Açıkçası dün gece yaşananlardan sonra nasıl bir tepki göstereceğini bilemiyordum. O nedenle gergin hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bu durumu ise konuşmadan çözemeyeceğimizin elbet farkındaydım.

Dün gece bizim için fazlasıyla büyük bir adımdı. Onun bu konu hakkındaki düşüncelerini merak etmem de oldukça olası bir durumdu. O yüzden konuya bir yerden girmem gerekiyordu.

"Anıl."

"Efendim bebeğim?"

Bana söylediği 'bebeğim' kelimesi bir anlık heyecanlanmama sebep olurken şimdilik bunu göz ardı ettim. Ardından aramızdaki mesafenin çok fazla olduğuna karar vererek oturduğum sandalyeden ayaklandım.

Masanın bir diğer ucuna, onun yanına doğru ilerleyip yavaşça dizine oturduğumda o da anında bunu bekliyormuşçasına ellerini belime yerleştirmişti.

"Her şey... yolunda değil mi?"

Başka nasıl sorabilirim bilmediğim için o an aklıma geldiği ilk hâliyle soruverdim. Bir yandan da içimdeki dürtüye karşı koyamamış, onun alnına dökülmüş olan kıvırcık saçlarını yavaşça alnından geriye doğru götürmüştüm.

"Yolunda."

Cümlesini bitirir bitirmez anında atladım söze.

"Beni rahatlatmak için böyle söylüyorsan..."

Lafımı böldü.

"Sana kendi düşüncemi söylüyorum."

Bir cevap vermedim ve saçlarının arasındaki parmaklarımı yavaşça yüzüne indirdim. Yanağının üzerine ellerimi yerleştirip bu sefer de baş parmağımla yavaşça yanağını okşarken onun konuşmaya devam etmesiyle ben de söylediklerine kulak kesildim.

"Aramızda yaşananlar hâlâ bir garip geliyor, bu inkar edemeyeceğim bir gerçek Mirna. Ama yanlış hissettirmiyor. Sanki olması gereken her zaman buymuş ve biz bunu yeni anlamışız gibi..."

Gülümsedim. Belki de haklıydı.

"Ben de bazen tüm bunlara inanamıyorum. Ama sebebini anlayamadığım şekilde huzurlu ve mutlu hissediyorum."

Anıl yanağındaki elimi kavrayıp dudaklarının arasına götürdüğünde yüzümdeki gülümseme iyice genişledi. Beni bir hareketiyle bile mutlu etmeyi başarıyordu. Hem de fazlasıyla.

Elimi yavaşça onun elinden kurtarıp kollarımı boynuna doladım. Dizlerinin ucunda rahatsızca kıpırdanarak oturuşumu biraz daha rahat bir hâle getirdiğimde o da belimdeki elini çekmiş, üzerimdeki Anıl'a ait olan tişörtün açık bıraktığı çıplak bacağıma yerleştirmişti.

Yüzüme masum bir gülümseme yerleştirdim. Gözlerimiz bir saniye bile birbirinden ayrılmazken "Sabah öpücüğü?" diye sordum kafamı hafifçe sağa doğru yatırarak.

Anıl benim söylediğim şeye karşılık kahkaha attığında onu uyarırcasına tırnağımı ensesine geçirdim. Çok geçmeden o da mesajı almış ve kahkahasını durdurmuştu.

"Doyumsuz bir kadınsın Mirna."

Omuz silktim.

"Öyleyim."

"Elindekiyle yetinmeyi öğrenmen gerek ve ben sana bunu öğreteceğim."

Ensesindeki elimi aşağı kaydırıp tırnaklarımın ucuyla yavaşça daireler çizerken "Peki ya ben öğrenmek istemezsem? Daha fazlasını istersem?" diye sordum. O da anında cevaplamıştı sorumu.

"Seni cezalandıracağım."

Gözlerimin şaşkınlıkla açılmasına engel olamayıp heyecan ve merak duygularının karışıklığıyla "Nasıl cezalandıracaksın?" diye bir başka soru yönelttim ona. O ise tepkime karşılık gülüp sözlerine devam etmişti.

"Birçok şey olabilir."

"Ne gibi birçok şey Anıl?"

Benim sabırsız tavrıma güldü. Ardından benim ona yaptığım gibi o da çıplak bacağımda parmak uçlarını gezdirirken bir yandan da "Benimle antrenmana gelebilirsin. Belki sana boks torbasını tuttururum," diye sorumu yanıtladı.

Kaşlarımı çatmama engel olamazken hayal kırıklığı ile birlikte "Kalsın. Henüz ölmeye hiç niyetim yok," diye mırıldandım. Ben daha farklı cezalar beklemiştim açıkçası.

"Sen nasıl bir ceza istersin?"

"Daha farklı."

"Nasıl daha farklı?"

Bilerek mi üsteliyordu bilmiyordum ama bendeki de inattı. Aynı onun gibi kelime oyunlarıyla karşılık verdim ona.

"Belki bir gün üzerinde gösterebilirim?"

Bacağımda gezinen eli duraksadı ve elinin altındaki tenimi hafifçe sıktı. Gözlerimin içine baka baka "Belki," dedi. "Ama şimdilik sabah öpücüğüyle idare edeceksin."

Bana doğru uzanıp dudaklarım ile çenem arasındaki mesafeye yavaşça dudaklarını değdirdi ve ben daha ne olduğunu anlayamadan geri çekildi.

"Ne yani, bu kadar mı?"

Beni kalçalarımdan tuttuğu gibi kucağına alırken oturduğu yerden ayaklanmıştı. Salona doğru ilerlemeye başladığında bir yandan da bana laf yetiştiriyordu.

"İdare edeceksin artık güzelim."

sınır: 85 vote 90 yorum

ziyanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin