[mirna]
Geldiğimiz sahil kenarında Anıl dizlerimin üzerine kafasını yaslamış bir şekilde kumların üzerine uzanırken ben de onun yeni yıkamasından dolayı olsa gerek yumuşacık olan saçlarının arasında parmaklarımı gezdiriyordum.
Saat neredeyse gece yarısına ulaşmak üzereydi ve biz neden bu saatte eve gitmek yerine sahile gelmiştik bilmiyordum. Fakat ikimiz de bu durumdan şikayetçi değildik.
Spor salonundan sonra Anıl çok acıktığını söyleyerek beni yemek yemeye götürmüştü. Her ne kadar ben saat geç olduğu için yemek yemek istemediğimi söylesem de bana zorla bir şeyler yedirmesine engel olamamıştım.
O anki ağzıma yemek sokmaya çalışan hâli gözümün önüne geldiğinde istemsizce kıkırdayıp "Anıl," diye mırıldanarak aramızdaki sessizliği bozmak amacıyla dudaklarımı araladım.
"Hımm?"
Onun mayışmış bir şekilde bana cevap vermesiyle saçını hafifçe çekiştirip "Uyuma sakın," diye bir uyarıda bulundum. Ona belli olmazdı. Her an burada uykuya dalabilirdi.
"Daha fazla saçlarımı okşamaya devam edersen burada uyuyakalmam kaçınılmaz olacak, güzelim."
Onun söyledikleriyle birlikte saçlarının arasında gezen parmaklarımı durdurdum ve "Uyursan seni burada bırakır giderim," dedim gülerek. Ondan da cevap gecikmemişti.
"Gidemezsin."
Hâlâ daha saçlarının üzerinde duran sağ elimi çekip kuma yaslarken "Neden gidemezmişim?" diye sordum yarı merak yarı normallik içeren sesimle.
Derin bir nefes aldığını işittim. Ardından bir elinin az önce kuma yasladığım elimin üzerine yerleştiğini hissettim.
Kocaman eli usulca bileğimi okşamaya başlarken tekrar konuşmasıyla ellerimizdeki bakışlarımı ona çevirdim. Lakin o benim aksime hemen birkaç metre ilerimizdeki huzur verici sesiyle kıyıya vuran suyu izliyordu.
"Çünkü birbirimize küçükken söz vermiştik. Ne olursa olsun birbirimizi bırakmayacağımıza dair..."
Bileğimi okşayan baş parmağının baskısı durduğunda tekrar devam etmesini bekledim ama o bir süre bileğimin üzerinde hareketsiz bıraktı parmaklarını.
"Hatırlıyorsun değil mi?"
Görmeyeceğini bilsem de başımla onaylayarak "Hatırlıyorum," diye mırıldandım. Huzursuzca bir nefesi içime çekerken ben de bakışlarımı denize çevirdim. Dudaklarım benden bağımsız aralanırken cevabını bildiğim hâlde bir başka soru yönelttim ona.
"Bu yüzden mi kalbini çok kırmama rağmen sana ihtiyacım olduğu her anda beni yalnız bırakmadın?"
Bileğimdeki eli usulca aşağı inip avucumu kavradı ve parmaklarını bu sefer de avucumda gezdirmeye başladı.
"Belli değil mi zaten? İkimizin de ne olursa olsun birbirimize ihtiyacı var. Öyle kolay değil sırtını dönüp hayatına devam etmek."
Sessiz kaldım çünkü haklıydı. Ona hayatımın her anında ihtiyacım vardı ve olmaya devam edecekti. Aksi takdirde hayatımdan tamamen çıkarsa ne yapardım bilemiyordum.
Ben Vural için onunla artık görüşmeme kararı aldıktan sonra bile hayatımda olduğunu bir şekilde hissedebiliyordum. En basitinden annelerimiz görüşmeye devam ediyor, biz de arada bir hafta sonu yemeklerinde denk geliyorduk.
Bu durum ise bazı şeyleri idrak etmeme neden olmuştu. Ne o hayatımdan tamamen çıkabilirdi ne de ben onu yeniden hayatımdan çıkarma gafletinde bulunabilirdim.
"Ortaokul sona ermiş, ikimiz de sınava girmiştik. Sonra tatil bitip de okul başlayınca o yıl diğer yıllara kıyasla ikimiz de farklı okullara gidiyorduk. Çünkü puanlarımız aynı liseyi tutturmaya yetmemişti ve sen bunu öğrenince günlerce huysuzlanmıştın."
Anıl elimi kendisine çekip dudaklarına değdirdiğinde "Elin üşümüş," diye mırıldanmıştı. Diğer elimi de ellerinin arasına aldıktan sonra parmaklarımı sararak ısıtmaya başladı.
"Bir hafta o şekilde okula gidip geldik. Senin okulun evlerimize daha yakın olduğu için her okul dönüşü erkenden gelip evimizin önünde benim gelmemi bekliyordun. Sonra da bana okulunun ne kadar iyi olduğunu ve bir sürü arkadaş edindiğini anlatıyordun. Bense bırak arkadaş edinmeyi, hiç kimseyle gerekli olmadıktan sonra konuşamamıştım bile."
Soğuktan dolayı akan burnumu çekip "Benim senden başka arkadaşlar edinmemi kıskanıp benimle aynı okula gelmen için yalan söylüyordum," dedim gülerek. O da gülüşüme eşlik ederek "Biliyorum," diye cevapladı beni.
"Sonra bir hafta daha geçti ve sen artık okulunu abarta abarta anlatmak yerine yanımda ağlamaya başlamıştın. Hiç kimseyle anlaşamadığını, babanla sürekli okula gitmek istemediğin için kavga ettiğini söylüyordun. O zamanlar da en ufak bir olayda gözyaşı döktüğün için her okul dönüşü senin ağlamalarını dindirebilmekle uğraşıyor, sürekli hafta sonu gelince seninle yapacağımız şeylerden bahsediyordum."
Ne kadar da basit şeyleri kafaya takıyorduk oysaki. O zamanlarda hayatımın en büyük meselesi Anıl ile farklı okullarda olmamızdı ve ben tekrardan tüm derdimin bu olması için her şeyimi verebilirdim.
"En sonunda ben de dayanamayıp annemlerle konuşmuştum. İkimiz de okulumuzdan memnun değildik ve aynı okulda olmak istiyorduk. Annelerimizin karşısında birkaç kez numaradan ağladıktan sonra onlar da bizim ayrı okullarda yapamadığımızı anlayıp bizi özel bir okula yazdırmışlardı. Sonrası da malum, diğer iki cadı dahil oldu aramıza."
Eslem ile Ceren'i kastetmesiyle bir kez daha güldüm. Bugün ne de çok gülmüştüm böyle...
"İşte asıl o zaman fark etmiştim bizim birbirimize her zaman ihtiyacımız olacağını. Çünkü diğer insanlar yapmacık ve iki yüzlüydü. Ama biz doğduğumuz ilk andan beri birbirimize sahiptik, birbirimizin iyisiyle kötüsüyle her şeyini biliyor, diğer insanlara karşı aramıza siper örüyorduk. Yeri geliyor birbirimizi tamamlıyorduk, yeri geliyor birbirimizi koruyorduk. Bunu ise hiçbir çıkar ilişkisi olmadan yapıyorduk. Çünkü aramızdaki bağ her şeyden daha güçlüydü Mirna."
Ben yüzümdeki geniş gülümsemeyle ona tepeden bakarken onun da bakışlarını bana çevirmesiyle kaşları çatıldı. Bir eli, ellerimi bırakarak yüzüme ulaşırken hissettiğim avucunun sıcaklığıyla yanağımı iyice ona yasladım.
Anıl bir süre dikkatlice yüzümü inceledikten sonra diğer elinin arasındaki parmaklarımı gevşeterek kafasını yasladığı dizlerimden doğruldu.
"Gidelim artık. Burnun ve yanakların kızarmış."
Sesi itiraz istemeyen bir şekilde çıkmasına rağmen ben biraz daha oturalım ve bana eski anılarımızı anlatsın istiyordum. Üşüyor olmam umrumda bile değildi.
Ancak Anıl benim düşüncelerime tezat olacak şekilde ayağa kalkarak beni de bileklerimden tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Bileklerimdeki ellerini çekmeden beni arabamı park ettiğim kaldırıma doğru yavaşça çekiştirmesiyle ben de ona eşlik etmekle yetindim.
Sanırım bugünlük bu kadar macera yeterliydi.
—
bölümlerin vote sayısı beni bir tık üzüyor ama sınır koymak da istemiyorum, umarım birazcık vote sayılarını artırabiliriz :(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ziyan
ChickLit[texting] "Özür dilerim. Seni hayatımdan çıkarmak yaptığım en büyük hataydı." Ellerimi iki yanından beline yerleştirip onu kendimden uzaklaştırdım. Sarhoş olduğu için ne dediğini bilmiyordu. Lakin yine de sessiz kalmamayı tercih ettim. "Evet, beni...