2.7

3K 150 37
                                    

7K

[mirna]

Gecenin bir vakti evimin kapısının şiddetle çalmasıyla birlikte korkuyla gözlerim aralanırken ilk birkaç saniye neler olduğunu idrak edememiş, anlamsız bakışlarımı etrafta gezdirmiştim. Salondaki çift kişilik koltukta uyuyakaldığımı bile o an fark ediyordum.

Uyku sersemi oturduğum yerden kalkıp üzerimdeki askısı omzumdan düşmüş olan geceliğimi düzelttim ve kapıya doğru adımladım.

Neler olduğuna anlam veremeyerek kapıyı açtığım sırada bir anda üzerime yığılan bedenle neye uğradığımı şaşırmış, istemsizce bir çığlık firar etmişti dudaklarımdan. Neyse ki son anda arkamdaki duvardan destek almayı akıl ederek düşmekten kurtulmuştum.

Burnuma ulaşan parfüm kokusu onun kim olduğunu anlamama kolaylık sağlarken yaşadığım şaşkınlıktan kurtulmak adına derin nefesler alıp vermeye başladım. Bir yandan da düşmemesi için kollarımı sıkıca ona sarmıştım.

Onu bir an önce salona taşımam gerekiyordu ama benim neredeyse iki katım olan Anıl ile bunu nasıl yapabileceğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu.

Ben düşüncelerimle boğuşurken o esnada üzerimdeki ince saten geceliğe Anıl'ın karnından bulaştığını hissettiğim ıslaklıkla gözlerim şaşkınlıkla aralandı.

Tanrım, lütfen şu an bacağıma doğru aktığını hissettiğim şey kan olmasın...

"Anıl!"

Korkuyla bağırıp üzerimdeki bedenini sarsmamla hareketlendiğini hissettim. Kafasını eğdiği boynumdan kaldırıp ellerini arkamdaki duvara yasladığı sırada görüş açıma giren kanla kaplı parmaklarıyla tüm düşünme işlevimi yitirmiştim âdeta.

"M-Mirna."

Onun boğuk çıkan sesiyle birlikte daha fazla dayanamayarak ağlamaya başlarken hızla kolunu omzuma atıp onu salondaki koltuğa ilerletmeye çalıştım. Onun da bana destek çıkışıyla koltuğun önüne geldiğimizde Anıl'ı az önce benim uyuduğum koltuğa ittim ve hemen koltukta duran telefonumu elime aldım.

"A-ambulans ç-çağıraca-ğım..."

Zangır zangır titreyen elimin tersiyle gözyaşlarımı temizleyip telefonumun ekranını görmeye çalışırken onun "Hayır!" diye itiraz edişini işittim. Şaşkın bakışlarım onu bulduğunda eliyle karnındaki yarasının olduğu yere baskı yapıp tekrar araladı dudaklarını.

"Hastaneye gidemeyiz," diye zorlukla konuştuktan sonra yüzünü buruşturdu. Ardından kendisini sıkarak devam etti cümlelerine. "Kanamayı durdur."

"B-bu doğru d-değil."

"Bir şeyler getir Mirna!"

Kesin bir dille bana emrettiği şeyle onu ikna edemeyeceğimi anlamış, daha fazla kan kaybetmesini göze alamayarak koşar adımlarla banyoya ilerlemiştim. Kısa süre içersinde de işime yarayacak her türlü şeyle geri dönmüştüm salona.

Onun yarı ayık yarı uyuklar bir şekilde oturduğu koltuğuma adımlayıp elimdeki tüm malzemeleri hemen salonun ortasındaki cam sehpaya bıraktım. Ardından benden bağımsız akmaya devam eden gözyaşlarımı sertçe temizleyip tentürdiyot ile pamuğa uzandım.

Anıl'ın yanında, koltukta yerimi alırken dizlerimin üzerinde yükselip hızla üzerindeki tişörtü çıkardım ve kucağıma bıraktığım tentürdiyottan pamuğa döktüm.

"N-nasıl oldu bu?"

Onun aklını biraz olsun dağıtmak amacıyla konuşmaya çalışarak vücudundaki kesiklere baktım. Bıçak yarası olduğu fazlaca belli olan yaralardan bazıları kanamaya devam ediyor, vücudundaki dövmeleri kırmızıya boyuyordu. Bazıları ise artık kanamıyordu.

"Yanına gelirken 7-8 tane adam..." diye mırıltıyla konuşmaya başladığı sırada karnındaki kesiklerden birisine değdirdiğim pamukla acıyla inledi. Ben işime devam etmek için onu duymazlıktan gelmeye çalışırken bir elini kaldırıp engel olmak için bileğime yerleştirdiğinde derin bir nefes aldım.

Bana engel olmaya çalışırsa daha çok canı yanacaktı ve bu istediğim son şeydi.

Bileğimdeki elini yavaşça bırakıp içim acıya acıya devam ettim yaralarını temizlemeye. Anıl yumruğunu sıkıp sessizce işimi bitirmemi beklerken ben de elimden geldiğince çabuk temizlemeye çalışıyor, acısını biraz olsun hafifletmek adına üflüyordum yarasının olduğu yerleri.

Ufak çizikleri temizlemeyi bitirdikten sonra asıl yarasının olduğu kısma gelmiştim. Anıl'ın eliyle baskı yaptığı kaburgasından elini yavaşça çektiğimde ağzının içinde küfürler ettiğine şahit olmuştum. Sıkıntıyla nefes verip bakışlarımı kaçırdım.

Kucağımdaki kanlı pamukları masaya bırakarak temiz bir pamuk aldım. Tentürdiyottan bol bol pamuğa dökerken "Dikiş atılması gerekliyse ne yapacağız?" diye aklımdaki beni yiyip bitiren şüpheyi dile getirdim.

"Kesik derin ama sıyırdı. Dikiş gerekmez."

İçimden söylediği gibi olmasını dileyerek ona kısa bir bakış attım. Derince yutkunup parmaklarıyla elinin altındaki koltuğun kumaşını sıkarken hâlâ daha onu hastaneye götürmemekle doğru yapıp yapmadığımı anlayamıyordum.

Anıl zorlukla açık tutmaya çalıştığı gözlerini kapattığında dizlerimin üzerinde yükselip terden alnına yapışan uzun saçlarını elimle geriye attım. Ardından şimdiden canını yakacağım için "Özür dilerim," diye fısıldayıp yarasına çevirdim odağımı.

Neredeyse kasıklarına doğru akmış olan kanları temizlemeyi bitirir bitirmez asıl yarasının olduğu yere ulaştığımda Anıl'ın "Sikeyim!" diye bağırmasıyla istemsizce geri çekildim.

Gerginlikten dudaklarımı ısırırken "Özür dilerim," dedim bir kez daha. Sanki ne kadar çok özür dilersem yarası o kadar az acıyacakmış gibi başka bir şey çıkmıyordu dudaklarımdan.

Anıl'ın "Devam et!" demesiyle istemeyerek de olsa onu onayladım. Dizlerimin üzerinde bir kez daha yükselerek yarasına elimdeki pamuğu değdirdiğimde eş zamanlı olarak Anıl'ın elini de belimde hissetmiştim.

Ben öylece yarasıyla ilgilenirken Anıl canı yandıkça belimdeki elinin baskısını artırıyor, bir nevi beni bu şekilde uyarıyordu. Ben de o her belimi sıktığında kısa süreliğine ara veriyordum işime.

Bu şekilde yaklaşık birkaç dakika kadar bir süre yarasını temizlemekle uğraşmıştım ama nafileydi. Israrla kanayan yarası işleri iyice berbat bir hâle getiriyordu.

Üzerimdeki beyaz geceliğimin büyük bir kısmı onun kanıyla kaplanmış, koltuk da bundan nasibini almıştı. Bu kadar çok kanaması beni iyice gererken elimden gelen tek şey beceriksizce onun kanamasını durdurmaya çalışmaktı.

"Anıl hâlâ kanıyor..."

Ondan herhangi bir cevap gelmezken belimdeki baskısının da azalmasından olsa gerek artık tepki veremeyecek bir hâlde olduğunu hissettim.

Bu durum ise beni iyice korkutmuştu. Bir an önce kanamayı durdurmak için bir şeyler yapmam gerekiyordu.

Derin bir nefes alıp masanın üzerinde duran gazlı beze uzandım. Birkaç tanesini üst üste bindirdikten sonra yarasının üzerine yavaşça yerleştirip "Özür dilerim, çok özür dilerim," diye aceleyle konuştum. Ardından daha fazla oyalanmadan birden elimi karnına bastırdım.

Elimle karnına baskı uygular uygulamaz Anıl'dan acı dolu bir inleme yükselirken eş zamanlı olarak belimdeki elinin baskısı da artmış, beklemediğim bu hareketi karşısında dengemi kaybedip onun üzerine düşmüştüm.

Ben daha ne olduğunu idrak dahi edemeden fark ettiğim şeyle gözlerim şokla aralandı.

Dudaklarım, Anıl'ın dudaklarının hemen kenarına değiyorken alt dudağımda bariz bir şekilde hissettiğim üst dudağının yumuşak baskısı benim şaşkınlıktan donakalmama sebep olmuştu...

AY NOLUYO NOLUYOOO

ziyanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin