Bölüm 5 - Filiz devamı

2.5K 431 175
                                    

Bölüm  5 – Filiz devamı…

        İnsanı hayat bilmedikleri şeylerle yorar, bu onun  kozudur. Bilmediğiniz her şey sizi endişeye sürükler korkuya kapılırsınız. Tıpkı benim elektronik bölümüne yerleştiğimi öğrendiğim zaman kapıldığım  gibi.

        Bir süre okula yalnız gidip geldim. Okulun ilk günü adettendir düşüncesiyle tanıştığım arkadaşları saymazsak şu ana kadar hiç arkadaşım yoktu sınıftan. İkamet ettiğim kasabadan gelirken görüştüğüm arkadaşlarla randevulaşıp, öğle aralarında görüşerek giderirdim arkadaşsızlık halimi. Ama çoğu zaman öğle arası vaktimiz uyuşmazdı bu yüzden ben daha çok sınıftan birileriyle kaynaşmaya çalışırdım ama pekte başarılı olduğum söylenemez. Zaten sınıfta bir kızın bile bulunmaması moralimi bozuyordu. Diğer okullara giden arkadaşlar bu konularda hep alay ederlerdi bizimle. Bize iğrenç gelen ama onlara kahkaha tufanı olan o komik şakalar…

Aynı durakta inip ben biraz yürüdükten sonra seslenirdi ilkokulda aynı sırayı paylaştığım arkadaşım;

-              “ Saki! ”

-              “Efendim.”

-              “  Birkaç dersliğine bizim sınıftaki kızları ödünç verelim mi. ? değişiklik olur.“

Hiç bir şey demeden ciddi bir tavırla gülümseyerek dönerdim gideceğim istikamete doğru. Saçma bir sebep olmasına rağmen canımı sıkardı bu durum. Çünkü yıllardır kalbimde besleyip büyüttüğüm sevgiliyi lise hayatımda bulmayı planlıyordum. Durum böyle iken onu nasıl bulabilirdim. Oysa bir sebeple karşılaşsak, görsem, hani birazda konuşsak hemen tanırdım onu. Sabah güneşi gibi ufkumu aydınlatacak yüzünü. Masum bebekler misali kalbime merhamet aşılayacak gülüşünü. Kız kulesi zarifliğinde boyunu. Biraz ürkek biraz masum fakat narin ve ince bakışlarını. Bukle bukle yüreğime dökülecek karamel ve sarı renkleriyle harmanlanmış saçlarını… Görsem bağlardım ömrümü ömrüne, nefesi nefesim olur, güneşi gözleriyle aydınlatırdım onun,  lakin mevcut sayısı bin iki yüz erkek olan bir okulda bu imkansızdı. Zaten toplasan kocaman okulda yirmi bilemedin yirmi beş kız vardı. Duyduğum kadarıyla onlarda yakışıklı ve karizmatik çocukları severmiş. Okula hazırlanırken batkım da kendime ne yakışıklıyım ne karizmatik. Bana hep onların önemsiz asıl önemli olanın kalp güzelliği olduğunu öğrettikleri için gerek duymuyordum öyle şeylere…

                Kalbinize iyilik tohumları ekmek yeterlimi bu hayatta. Sadece iyi insan olmak, iyi dileklerde bulunmak,iyi işler yapmak. Peki kötü ile mücadele? Gül dalına diken koyan, beyaza karşı siyahı ,sevgiye karşı nefreti,hayata karşı ölümü, cömerte karşı cimriyi, doğruya karşı yanlışı, barışa karşı savaşı, gündüze karşı geceyi yaratan Allah iyiye karşı da kötüyü yaratmıştı. Bana göre kendiniz için gerekli olmadığını bildiğiniz her şey sizin için kötüdür. Bunun için görsellik yargısı da benim için kötüydü. Kendi kötülerimin hayalini kurduğumdan habersiz o sevgili ile bir köşede çarpışarak karşılaşmayı bekliyordum sanki.

Yazardan;

“Eğer kalbinize farkında olmadan yanlış şeyler yerleştirmişseniz. Kader sizi aşkın tokmağı ile doğrultacaktır.”

 

                Meslek derslerinden nefret edeceğimi düşünmeme rağmen ilk dersimizde hocanın büyüleyici anlatımı karşısında adeta hayran kalmış ailemin ne kadar doğru bir karar verdiğini düşünmeye başlamış, derslere olan ilgi ve alakamla beraber sınıftan birkaç kişi ile de arkadaşlık kurmaya başlamıştım. Köyümüzün karşısındaki şeker fabrikası lojmanlarında kalan Mehmet’le, fabrikanın öğrenciler için çıkarttığı öğrenci servisinde sohbet etmeye başlamıştık. Evdekiler yeterli miktarda harçlık verdiği için fabrika servisiyle gitmek daha iyi oluyor, fazladan birkaç lira cebimize kalıyordu. Servisteki bu sohbetin verdiği yakınlıkla okulda da beraber takılmaya başladık.

İyiden iyiye tanımaya başlıyordum onu. Sakarya’dan babasının tayini ile yenilerde gelmişler Afyon’a, buralarda fazla arkadaşı olmadığından belki o da benimle takılmaktan rahatsız olmuyordu. Çünkü arkadaş olabilmemiz için dersler dışında pek ortak noktamız yoktu. Farklı müzikler dinleyen, farklı giyinen, farklı konuşan, farklı özel eşyaları olan garip bir çocuk olmasına rağmen iyi anlaşıyorduk. Farklılıklara kolay alışıyordum galiba, zaman zaman onunla farklılıkları hakkında dalga geçsem de içten içe “keşke benimde böyle olsa” demeyi ihmal etmiyordum.

Onunla edindiğim en büyük alışkanlığım internet alemi oldu. O kızlarla sohbet eder, bir sürü kız arkadaşı olduğunu söylerdi. O zamanlar facebook daha piyasada yoktu hatta internet kullanmayı bilen çok az insan vardı. Arama motorlarının varlığından habersiz keşfettiğimiz bütün siteleri bir defterde toplardık. Ama kızlarla sohbet fikrini hep saçma bulmuştum ben daha çok araştırma yapar şiir ve sözlerin olduğu sayfalara girer, bir gün karşılaşacağım sevgiliye layık güzel sözleri not eder, bu nadide ve eşsiz kelimeleri ona söylemek için saklardım. Ara ara Mehmet’in girdiği sohbet sayfalarına girer ama sıkıldığım için geri çıkardım.Yapacak bir şey bulamayınca da Mehmet’in yanına gelir,  ona hep aynı soruyu sorardım;

-          “Mehmet cidden sevgilin mi bu kız şimdi senin? ”

-          “Tabi oğlum uzun zamandır konuşuyoruz.”

-          “Ya yürü git, internetten sevgilimi olur Mecnun bile Leylasını, önce görmüş sonra sevmiş”

-          “Oğlum arkadaşız işte öyle vakit geçsin diye.”

-          “ Hadi kalk gidelim sıkıldım ben.”

Dedikten on beş dakika sonra ancak kalkardı masadan. Her zamanki gibi koştura koştura,  okula giderdik.

                Anlamıyordum onu daha çok sanal sevgili olmayı. Canlı canlı görmüyorsun, sesini duymuyorsun, gülüşlerine hayran hayran bakmıyorsun, elini tutmuyorsun, ağladığı zaman iki elinle başından tutup baş parmaklarınla hafif ve nazik bir şekilde göz yaşını silmiyorsun, böyle sevgilimi olur.

 Diye içimden geçirdiğim zaman verdi belki de “ol” emrini Allah…

 

                Devamı 6. Bölüm de …

Not: Kurgu yavaş yavaş oturuyor galiba nasıl gidiyorum sizce?  Arkadaşlar görüş ve önerilerinizi bekliyorum yorum olarak yazarsanız sevinirim. Sizleri seviyorum. <3

isra - Aşk'a YürürkenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin