16. Bölüm

1.9K 194 99
                                    

Güneş ufka aheste aheste yerini alıp perdelerden içeriye girerken Taehyung uyanmak üzereydi. Yerinde ufakça kıpırdanmış açılan bilinci ile kolları arasındaki bedeni sıkıca kavramıştı. Hala gözleri kapalıyken Jungkook'un alnına bir öpücük kondurdu.

Tam geriye çekecekken dudaklarını alnının normal vücud ısısına göre oldukça soğuk olduğunu fark etmesi ile endişe içinde gözlerini araladı ve kollarındaki gence seslenmeye başladı. Beyninde yankılanan 'ölüm' kelimesi gerçeğe çok yakın ama bir o kadar da uzak geliyordu. Korku ile elleri boynunda nabzını yoklamaya gittiğinde alamadığı nabız ile kabullenmek istemediği o gerçek suratına buzlu bir su dökülmüş etkisi yaratmıştı.

Anlamıştı olan biteni lakin kabullenmemek konusunda oldukça inatçıydı.

"Jungkook, haydi güzelim uyan!" İnticmekten korkarak kolları arasındaki bedeni sarstı. Uyanması gerekiyordu. Gözlerinden alışık olmadığı sıcak damlalar bir bir damlarken kucağındaki oğlanın yüzünü buğulanan gözleri yüzünden net göremiyordu.

Delirmişcesine gözlerini sildi. Beyni durmuş gibi hissediyordu.

"Jungkook lütfen. Bana bir veda bile etmeden gitmiş olamazsın. Haydi aç o gözlerini. Gözlerindeki yıldızları görmeme izin ver." Ve usulca fısıldadı. "Tanrım lütfen. " Halbuki Taehyung bir Tanrı'nın varlığına inanmıyordu. Peki ya hangi Tanrıya yalvarıyordu?

Bilmiyordu. O da şu an ne olduğunu bilmiyordu. Eğer bir tanrı varsa onu şu an da duyması ve bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu. Ama bildiği bir gerçek varsa o da tanrının hiçbir zaman ondan yana olmadığıydı. Tıpkı annesini kaybettiğindeki gibi...

....

Taehyung ne kadar süre kollarındaki soğuk bedene sarılı kaldı ne kadar süre ağlamadan boş boş Jungkook'un solmuş yüzünü seyretti bilmiyordu. Nihayet kendine geldiğinde genç oğlanı narince yatağa yatırdı ve yataktan kalktı. Komodinin üzerindeki telefonundan saate baktı, hayli uzun bir süre Jungkook'un cansız bedenine sarılı bir şekilde ölümünü kabullenmeye çalışmıştı. Nihayet beyni normal seyrinde çalışmaya başladığında telefondan Jimin'in numarasını çevirdi.

Şu an bir ambulans arayıp o aptal görevliye durumu anlatamıyacak kadar bitkin hissediyordu kendini. İkinci çalıştan sonra açan Jimin sesindeki neşe ile Taehyung'u cevapladı.

Taehyung arkadaşının bu neşeli tavrına bile öfkelenmişti lakin arkadaşının daha hiçbir şeyden haberi yoktu ve ona kızma gibi bir hakkı da yoktu.

Sesini kontrol etmekte zorlandığı için bir iki kere boğazını temizlemiş o sırada Jimin sabırsızca söylenmişti."Konuş artık Taehyung."

"Jungkook." Bir süre soluklandı. Belki içinde Jungkook'un öldüğünü kabullenmişti ama bunu sesli bir şekilde söyleyebilecek kadar kabullenebilmiş miydi bu durumu?

"Ne oldu Jungkook'a?"

Şimdi Jimin'in de sesi endişeli geliyordu.

"Öldü. O öldü Jimin."

Bir süre ikisi de hattın ucunda konuşmadan durdu. Çok kısa bir süre sonra Jimin üzerindeki şoku atlatmış ve konuşmaya başlamıştı.

"Ben hemen geliyorum Taehyung. Oraya görevlileri yönlendireceğim. Hiçbir şey yapmadan bekle olur mu? Olabildiğince çabuk yanında olmaya çalışacağım."

Hat kapandı. Taehyung elindeki telefonu aldığı yere koyarken kendi kendine düşündü bir şeyler yapmak istese bile elinden gelebilecek bir şey var mıydı? Gözleri istekle Jungkook'un kapalı gözlerine kaydı ama ona bakmak artık ilk zamankinden daha zordu. Odayı hafifçe kaplayan tatlı ekşi kokuyu daha yeni fark edebilmişti. Jungkook'un her zaman kendisi gibi kokan bedeninden geliyordu. Aslında oldukça alışık olduğu bu koku ona şu an dayanılmaz derecede rahatsız hissettiriyordu.

Uninvited\Taekook\ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin