'You're the light, you're the night'
(Sen gündüzüm ve gecemsin)
'You' re the color of my blood'
(Kanımın rengisin)
'You' re the cure, you're the pain'
(Hem derdim hem dermanımsın)
'You' re the onyl thing I wanna touch'
(Dokunmak istediğim tek şeysin)
'Never knew that it could mean so much'
(Asla bilmezdim bunun bu kadar anlamlı olacağını)
'You're the fear, I don' t care'
(Sen korkunun ta kendisisin)
'Couse I' ve never been so high'
(Çünkü daha önce hiç bu kadar uçmamıştım)
'Follow me to the dark'
(Karanlığa kadar takip et beni)"Love me like you do"
İyi okumalar 🥂Jungkook
Hissetmek.
Hissetmek yaşamımız boyunca bize armağan edilmiş, hem soyut hem de somut, en güzel hediyeydi. Bazen insan kalbiyle hissederdi. Sevgiyi, acıyı, özlemi, yanlızlığı...
Bazı şeylerse içe dokunurdu mesela , kalbinin en dibine. En güzel çakıltaşlarının gizli oldu denizin dibi gibi. Herkes göze alamazdı dibe vurmayı. Çünkü bilmezlerdi ki en dip dediğimiz yerin zirvemiz olduğunu. Belkide bu yüzden o kadar özeldi o yer. Ulaşması güç ve kararlılık isterdi.
Tene dokunmak ya da varlığını vücudun parçalarıyla hissetmekte kolay değildi. Dokunurduk ve hissederdik. Hemde herkesi. Ama bazen öyle bir hissettirirdiki dokunduğun kişi...
Evet işte tam da o an hem teninde hissederdin, hem de kalbindeki o en güzel yerde.
Tam da şu anda arkamda sırtıma sarılmış, az önce yaşananlardan dolayı bitap düşmüş bu adam, bir terzinin kumaşa işlediği dikiş gibi tertip ve özveriyle tenime ve kalbime işliyordu. Her bir uzvuma kadar hissediyordum onu.
Yabancı olduğum bu duygular beni müptelası edecek derecede güzeldi. Öyle ki sonsuza kadar bu yatakta ve ay ışığının altında nefeslerimizin birbirine karışmasını dileyebilirdim. Maalesef ki benim sonum ve onun sonu birbirinden oldukça ayrı köşelerdeydi. Düzeltmek gerekirse kendi sonuma kadar yanında kalmak istiyordum. Sanırım bu daha doğru bir tabir olurdu.
Ani gelen öksürük sanki ciğerlerime düşen kor gibi içimi yakarken yorgun düşmüş bedenimi bir gayret yatağın kenarına doğru uzattım ve şiddetli öksürüğün durmasını bekledim. Öksürüğümle sallanan yatakta ağzıma gelen kanın yatağı veya yeri kirletebileceğini bile düşünemiyordum. Ağzımda birikmiş kanı tükürdüm. Gözlerim acıdan dolmuş, boğazlarım zorlanmaktan tahriş olmuştu.
Sırtımda hissettiğim dokunuş beni yatıştırmak ister gibi şevkatle bezelenmişti. Dolan gözlerimi elimin tersiyle silip yatakta doğrulduğumda hareketlenen yatakla ve kaybolan varlığıyla bir an boşluğa düşsemde bir süre sonra önüme uzatılan bardak ve peçeteyle rahatlamış hissettim. Kanın kirlettiği yere iki üç parça peçeteyi örtmüş hemen ardından aşağıya eğilmiş başımı çenemden nazikçe tutarak göz göze gelmemizi sağlamıştı. Ağzımın kenarına bulaşmış kan ve tükürük karışımını elinde tuttuğu peçeteyle nazikçe silip bardağı içmem için uzatı.
Çekinerek aldığım bardağı boğazımdaki acının bir nebzede olsa geçmesini umarak yudumladım. İçtiğim suyu yatağın kenarına koyarak yorgunca yeniden yatağa uzandım ve bakışlarımı yavaş yavaş doğmak üzere olan gün için camla kaplı tavana diktim. O sırada Taehyung'da hiç konuşmadan yeniden yanıma, benimle aynı pozisyonda uzandı.
Suratımdaki acınası gülümsemeyle bana bakan Taehyung'a kafamı hafifçe çevirdim.
"Biliyordun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uninvited\Taekook\
Mystery / ThrillerÇok iyi bir cerrah olan Kim Taehyung aynı zamanda da kimsenin kimliğini bilmediği azılı bir katildir. Onlarca cinayet işlemesine rağmen arkasında tek bir kanıt bile bırakmayacak zeka ve ustalığa sahiptir lakin bir gün, ansızın işleri çok ufak yolund...