- James –
Emily'i dans pistinde tek başına bırakıp koridora çıktım. Etrafıma bakıyor, Lily'nin nerede olduğunu bulmaya çalışıyordum. Hiçbir yerde yoktu. Nereye gitmişti bu kız? Emily ile öpüştüğümüzü görür görmez ortadan kaybolması, Remus' un tahminini destekliyordu. Benden hoşlanıyordu. Şüphesiz. O zaman nerdeydi? Bir yerlerde ağlıyor muydu? Ağladığını düşünmek iyi hissetmeme neden oldu. Acımasızcaydı, biliyorum. Ama peşinden koştuğum ve defalarca reddedildiğim bunca yıldan sonra, kaçma sırasının bana geldiğini görmek beni mutlu etmişti.
Yine de her şeyin dozunda olması gerekiyordu. Amacım onu kıskandırmaktı, kaçırmak değil. Emily'nin beklemediğim anda dudaklarıma yapışması o kız için bile fazla cesurcaydı. Muhtemelen içkiyi fazla kaçırmıştı ve hamlesini hesaplayacak durumda değildi. Yarın pişman olacak ve -ya benden özür dileyecek ya da yüzüme tükürecekti-. İkisinin de önemi yoktu. Önemli olan tek şey Lily'ydi.
Aklıma gelecek her yere baktım ama O'nu bulamadım. Geriye yalnızca Gryffindor binası kalmıştı artık. Oraya giden koridora doğru saptım. Eğer onu ortak salonda da bulamazsam yatakhaneye gitmiş demekti ve oraya girme şansım yoktu.
Ortak salonda da yoktu. Viskinin etkisi azalmıştı ve yaptığım hareket, her geçen dakika daha da aptalca görünüyordu gözüme. Dışarı çıkıp hava almaya karar verdim.
O'nu gördüm.
Bahçede, gölün yanında duruyor, sanki içine girmek istermişçesine suya bakıyordu. Tanrım, hava buz gibiydi. İçine girmeyi geçtim bahçede durması bile imkansızdı. Kaç dakikadır buradaydı acaba? Yanına yaklaştım.
'Hava bu elbiseyle dışarıda dikilmek için biraz soğuk değil mi?' dedim gülümseyerek. Ceketimi çıkardım. Omuzlarına doğru attım.
'Sadece hava almak istedim ve ee.. teşekkür ederim. Ama cekete ihtiyacım yok.' diyerek, ceketi omuzlarından aldı, sakince bana uzattı.
'Bu havada herkesin cekete ihtiyacı vardır. Ama herkesin yanında benim gibi yakışıklı bir centilmen yoktur tabii' dedim muzipçe. Ceketi tekrar omuzlarına koydum.
Ne yapıyorum ben? Romantik olmam, durumu falan açıklamam gerekiyordu ama beş dakika önce başka bir kızla öpüşen, şimdi ise bahçedeki kızla flört eden bir şerefsiz gibi davranıyordum.
Tek kaşını kaldırdı, gözlerini yavaşça süzdürerek göle doğru döndü. Sanki, sana da bu yakışır der gibi bir şeydi. Sıkılmış ve bu muhabbetin bitmesini istiyormuşçasına bana döndü.
'Ne istiyorsun Potter? Gerçekten yorgunum.' dedi.
'Potter mı? James'e noldu? Samimiyetimizi kaybediyoruz sanırım..' dedim.
' Biz samimi değiliz. Hiçbir zaman olmadık...' dedi. Biraz bekledi. 'Artık içeri geçsem iyi olur. Hava gerçekten soğukmuş.' İçeriye geçmek için bir hamle yaptı. Onu engelledim.
'Ne oluyor Lily?' dedim.
'Bir şey olmuyor, bir şey olması da gerekmiyor.' dedi.
'Sana bir soru sordum ve samimi bir cevabı hak ediyorum değil mi? Buraya, yanına konuşmaya geldim ve ceketimi verdiğim ya da seninle konuştuğum için suçluymuşum gibi davranıyorsun. Şu Potter lafı da nerden çıktı ayrıca? Arkadaş olduğumuzu söyledin, bana geçen hafta Slughorn'un orada James diye hitap ettin. Ben de soruyorum, evet. Bir sorun mu var?.' YAPMA JAMES! 'Daha doğrusu, sorun Emily mi?' dedim biraz yüksek sesle.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jily -
FanfictionLily, okulun küstah ve kendini beğenmiş yıldızını hayatına almamakta kararlı. James ise onu elde edebilmek için son şansı olduğunu biliyor. Okulun son yılında, okulun en gözde çiftini bir sürpriz bekliyor. Nefret aşka dönüşür mü? Peki ya tutku, onu...