26. BÖLÜM

418 13 6
                                    


                                                          -Lily-

           Daniel'dan uzaklaşırken nereye yürüdüğümün bile farkında değildim. Lütfen beni kurtaracak bir yer olsun! Lütfen! Elimden dilek dilemekten başka bir şey gelmiyordu. Peşimden geliyor muydu acaba? Yoksa gerçekten gitmiş miydi?

           Aniden yanımda bir kapı belirmeye başladı. Yoktan var olmuştu sanki. Beni içeriye girmem için çağırıyordu resmen.

          İhtiyaç odası!

          Kapıyı açtım ve içeriye girdim.

          Oda boştu. Kenarlarda alabildiğine kitap vardı ama onun dışında kendimi savunabileceğim hiçbir şey yoktu. İhtiyacım olan şey kitap olamazdı herhalde. Daniel peşimden gelirse kendimi kitapla mı savunacaktım. Saçmalık!

         Rafların arasında gezmeye başladım. Kendimi savunabileceğim bir şeyler arıyordum.

         Belki de abartıyorum, dedim kendime. Arkamdan gelmiş olsaydı çoktan görürdüm onu, en azından duyardım.

         Aniden bir ses geldi! BAM! Yere bir şeyler düşmüş gibiydi.

         Buradaydı. Evet. Gerçekten peşimden gelmişti.

         Bir el arkamdan yaklaştı ve dudaklarımı kapattı. Beni kendine çevirdi.

         Bu Daniel değil, James'ti.



                                                                                 - James-


         Lily beni fark ettiğinde anlık bir şok yaşadı. Yüzüme bakıyor ve beni tanımaya çalışıyor gibiydi. Başka birini bekliyordu belli ki. Daniel'ı belki de. Korkmuştu.

        Şaşkınlığını attığında beni hızlıca itti.

'Bu da ne böyle?' dedi sinirle.

'Sessiz ol, Lily!' dedim. Olamayacağından emin olarak...

'Burada ne arıyorsun? Beni mi takip ettin sen?'

'Tam olarak öyle sayılmaz.' dedim. Daniel hala dışarıda bir yerlerde olabilirdi. Kapıyı göremese de ihtiyaç odasının varlığını bildiğine emindim.

'Benden uzak dur!' dedi beni tekrar iterek. Ona dokunmuyordum bile.

'Kes şunu Lily! Tanrım! Her zaman savaşa hazır olmak zorunda mısın?'

'Savaş mı? Seninle savaşmıyorum sana soru soruyorum. Ayrıca seninle neden savaşayım ki? Umurumda bile değilsin!'

          Saçmalık! Umurundaydım! Olmalıydım. Beni umursadığını biliyordum.

'Değil miyim?' diye sordum. Zaman kazanmaya çalışıyordum. Dışarı çıkmaması için.

'Hah! Kendini beğenmişsin gerçekten değil mi? Evet, Potter! Umurumda değilsin!'

          Bana Potter dediği anda sinirlerim bozuldu. Bu iki olmuştu. Okulun bahçesindeki an ve bu an. Benden nefret ettiğini ve bunu kesinlikle hak ettiğimi biliyordum ama duymak istemiyordum işte. Soyadımla seslenmesi çok uzak geliyordu.

'Kendimi beğendiğimi de nerden çıkardın Lily? Ayrıca bana Potter demene gerek yok. Seni daha sinirli göstermiyor. Olabildiğin kadar öylesin zaten.' dedim kayıtsız kalmaya çalışarak.

Jily -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin