- James –
Şans diye bir şey kesinlikle vardı ve sonunda yüzüme gülmüştü. Okula adım attığım ilk gün Lily'nin kızıl saçlarını, yeşil gözlerini ve gamzelerini gördüğümde yaşadığım şoku hala hatırlıyorum. Henüz 11 yaşındaydım ve aşk ya da sevgi her neyse, ne anlama geldiğini bilmiyordum. Tek bildiğim, bu kızın arkadaşım olmasını ve beni sevmesini istemiştim. Sonraki yıllar da bu çabayla ilerledi. Ama ikimizin arasındaki ilişki benim istediğim şekle hiç girmedi.
Zaman içinde hislerimin daha farklı bir yön aldığını, değiştiğini ve derinleştiğini hissediyordum. Herkes, çevremdeki tüm erkekler, birilerinden hoşlanıyor ve ilk öpücük, ilk seks vb. deneyimlerini yaşamak istiyorlardı. Ben de istiyordum evet, Lily tarafından defalarca reddedildiğim yıllar içinde bir takım deneyimler yaşamıştım. Ufak tefek şeyler. Okuldan birkaç kız, yazın birkaç flört. Ama doğruyu söylemek gerekirse bunların çoğu, kendime 'artık Lily'i düşünmüyorum'u kanıtlamak içindi. Sonuç değişmiyordu. Ben yine kendimi kızıl saçlara bakarken buluyordum.
Tabi zaman ilerledikçe kendime güvenim de arttı. Okulun şanslı çocuğuydum, bu doğruydu. Büyücüler dünyasında bilinen ve önem verilen bir ailenin çocuğuydum. Ailem tarafından el üstünde tutuluyordum ve yeteneklerim daima desteklendi. Zeki olduğum için derslerim hep iyi oldu, Sirius kadar olmasa da yakışıklıydım ve kızlar bana istekle ve hevesle bakıyordu. Çıkma teklif edeceğim herhangi bir kızın beni reddetme ihtimali çok düşüktü. Lily hariç.
Lily. Ona karşı hislerim azalmasa da artık yaşımın verdiği olgunlukla duygularımı kontrol edebiliyordum. Kendimi çoğu insanın yanında özgüvenli ve fazlasıyla yeterli hissetsem de konu O'na geldiğinde heyecanlanıyor ve saçmalıyordum. Bazen, -çoğu zaman- ukala bir piç gibi davransam da Lily'nin yanında bu özelliğim daha çok ön plana çıkıyor gibiydi. Beni görmesini istiyordum, beni diğer kızlar gibi arzulamasını.. hatta mümkünse sevmesini. 'Evet James, sen gerçekten de yakışıklı ve zekisin ve harika quidditch oynuyorsun, tanrım, seni kim istemez, seni istiyorum' demesini. Kulağa acınası geldiğini biliyorum ama istediğim tek şey buydu.
Peki istediğim olmuş muydu? Şimdiye kadar asla. Asla olmaz mıydı? Bilemiyorum. Artık bu ihtimale eskisi kadar kafa yormuyordum.
Kendime bu yaz söz vermiştim. Bu kadar yeter James, peşinden koşmayı bırak. Olacaksa zaten olacak, olmayacaksa da artık zorlama, gibi şeyler.
Demek istediğim, peşinde dolanarak ilgime karşılık vermesini beklemeyecektim artık. Olacaksa olacaktı, dediğim gibi.
Bu düşüncelerle yıla farklı başladım. Onu ortak salonda ilk gördüğümde yanına gidip konuşmaya çalışmadım. Kahvaltıda yanına oturmaya çalışmadım ve ders sonunda peşinden yürüyerek bahçeye çıkmadım. Slughorn bizi eşleştirmeseydi efendiliğime devam edecektim.
Slughorn'un dersi ve ardından gelen iki saçma dersin sonunda, çocuklarla bahçeye çıktık. Üçü de Lily ile partner olmamın hakkında konuştular. Sirius'un bundan hoşlanmadığını görebiliyordum. Beni başkalarıyla paylaşmayı sevmezdi. Remus bu işe sevinmişti ve kafasında durumu tartıyordu. Peter ise her zamanki gibi yorumsuzdu. Hayatta karşılaştığı her durumu, bizim bakış açımızdan yola çıkarak yorumlardı. Kendi fikirleri pek olmazdı.
Gün sonunda, akşam yemeğinde Lily'nin benim olduğum tarafa doğru yürüdüğünü gördüm. Yemeğim bitmişti, masadan kalkmak üzereydim. Sırtıma çantamı aldım, yavaşça saçlarımı karıştırdım ve O'na döndüm. Bu bakış tüm kızlarda işe yarardı. Tabii Lily dışında.
'Yemeğin bitti sanırım. Biraz konuşmak istiyordum, ödevle alakalı olarak...' dedi Lily yanıma geldiğinde, sakince.
-Ben de olgun çocuk olabilirim.-
'Tabii Evans, yürürken konuşabiliriz.' diye cevap verdim.
Yavaşça kapıya doğru yürüdük. Belli ki insan içinde konuşmak istemiyordu. Bekledim.
Sonunda durdu ve bana döndü;
'Şimdi, ben diyorum ki, kimsenin birbirine eziyet etmesine gerek yok. Birbirimizden hoşlanmadığımız açık. Ödevleri beraber yapmak zorunda değiliz. Ödevlerin tamamını ben yaparım. Proje teslim aşamasında bir araya geliriz, onunla ilgili planlamayı daha sonra yaparız. Böylece sen de Quidditch'e odaklanmış olursun. Ne dersin?'
Ha ha! İyi numara. Beni sallamaya çalışıyordu. Onunla geçireceğim vakti asla heba etmezdim. Ayrıca, iksir benim için de önemli bir dersti. Seherbaz olmak istiyorsam, iksir bilgim yeterli seviyede olmalıydı.
'Birbirimizden hoşlanmadığımız doğru değil. En azından benim açımdan... ' dedim ve hafifçe gülümsedim. Sinirlendiğini görebiliyordum. Bir insan sinirliyken nasıl bu kadar güzel olabilirdi. Devam ettim;
'Ayrıca, benim Quidditch antrenmanlarımla bu kadar yakından ilgilenmen de çok hoş. Ama ben gayet iyi bir arayıcıyım, ekstra antrenmanlara ihtiyacım da yok. Dolayısıyla, ödevlerime yeterli vakti ayırabilirim. Ayrıca ben ödevlere katılmazsam, senin doğru yaptığını nerden bileceğim?'
Baam. Bozulmuştu. Dersler hassas noktasıydı. Hele ki iksir dersinde her dönem birinci olurdu. Buna sinirlenecekti.
'Ben dönem birincisiyim Potter. İksirde benden iyi değilsin. Bunu biliyorsun.' dedi sinirle.
'Dönem birincisi-ydin! Bu sene göreceğimiz dersler farklı, aynı sonucu alabilir misin, bilemiyorum. Ama daha da önemlisi Evans, seninle başbaşa geçireceğim vaktin yerine başka hiçbir şey koymam. Anlıyor musun?' diyerek gülümsemeye devam ettim. Kesin serseri bir piç gibi görünüyordum ama ne yapayım, tarzım buydu. Ayrıca onunla flört etmeye çalışmadan durmak da imkansızdı.
Kaşları çatıldı. Ne diyeceğini bilemiyordu, kızgındı ama aynı zamanda utanmıştı. Onun bu saflığı onu daha da güzel yapıyordu. Kaşlarını düzeltmek ve tam şu anda onu öpmek istedim. Hiçbir şey düşünmesi gerekmezdi. Sadece kendini bana bırakırdı ve... Kes sesini James!
Sonunda sinirle nefes aldı ve konuştu; 'Sen gerçek bir baş belasısın Potter. İyi, öyle olsun. O halde haftaya görüşürüz. Gün ve saati birbirimize bildiririz. İyi akşamlar.' dedi ve uzaklaştı.
Haftaya hemen gelse iyi olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jily -
Fiksi PenggemarLily, okulun küstah ve kendini beğenmiş yıldızını hayatına almamakta kararlı. James ise onu elde edebilmek için son şansı olduğunu biliyor. Okulun son yılında, okulun en gözde çiftini bir sürpriz bekliyor. Nefret aşka dönüşür mü? Peki ya tutku, onu...