"Esselâmü aleyküm." Kenan her zamanki selamıyla kafeye giriş yaptığında yine gözlerinin aradığı adamı görememişti.
Onun yerine Ayşe her zamanki sevecenliğiyle cevap verdi. "Aleyküm selam, hoş geldin."
"Bugün de mi yok kurabiye?" diye sordu yine de bir umut. Asıl sormak istediği soru 'bugün de mi yok Ömer' di aslında ama neyse ki iki sorunun da cevabı aynıydı. Ömer yoksa, kurabiyeler de yoktu.
Ömer'in sarhoş olduğu gecenin üzerinden bir hafta geçmişti tam, ve Ömer'i o günden sonra hiç görmemişti. Kafe'ye her geldiğinde sadece Ayşe'yi görmek onu artık meraklandırmaya başlamıştı. 'Nerede bu adam' diye sormak istese de 'Sana ne neredeyse nerede' diyen iç sesi onu susturuyordu geri.
Olmadığı daha iyiydi aslında ama en azından iyi olduğunu ve ne yaptığını bilse içi rahat edecekti. Şimdi sanki hayatına hiç girmemiş gibi yok olmuştu birden bire.
O saçma geceyi hatırlıyor mu acaba diye çok düşünmüştü, doğrusu biraz da hatırladığı ve utandığı için kaçtığını düşünmüştü. Ama bir hafta mı? Ne zamana kadar kaçacaktı daha?
"Yok, bugün de yok." Kafasını sallayıp merak ettiği o soruyu sordu.
"Ömer nerede, görünmüyor kaç gündür?"
Ayşe cevap vermeye yeltendiğinde tezgahın üzerinde duran telefonu çalmaya başladığı için konuşamamıştı.
"Pardon," diyerek telefonu eline aldı ve birkaç adım uzaklaşarak cevap verdi. "Ömer, nasıl oldun?" Uzaklaşmış olsa da Kenan hala duyabiliyordu. "Ya gitsene hastaneye falan, sihirle iyileşmeyi mi bekliyorsun?"
Demek hastalanmıştı. Hiç şaşırmadı Kenan, o soğuk havada ince kazakla oturmaya inat ettiği için hastalanacağı zaten belliydi.
Ayşe'nin sıkıntıyla nefes alıp verdiğini görünce kaşları çatıldı, o kadar mı çok hastaydı?
"Tamam, o zaman kafeyi kapatınca ben yine uğrar bir çorba yaparım." Karşı tarafı dinleyip kapattı telefonu Ayşe ve ona beklentiyle bakan Kenan'a döndü. "Grip olmuş, kaç gündür yataktan kalkamıyor." Oflayıp kafasını onaylamazca salladı ve devam etti. "Tek başına yaşıyor diye iş çıkışı gidip çorba yapıyorum ben de."
Kenan'ın kaşları farkında olmadan çatıldı. Ömer'in hasta çorbasını Ayşe mi gidip yapıyordu? Tamam çok düşünceli bir fikirdi ama hiç uygun bir davranış değildi. Sonuçta Ömer tek başına yaşayan bekar bir adamdı, Ayşe'nin ne işi vardı tek başına o evde?
"Kimsesi yok mu bu adamın?" Soruyu sorarken bile kendini tuhaf hissetti. Babasıyla görüşmüyor, annesi rahmetli olmuş, kardeşi de yok. Arkadaş konusunda bir fikri yoktu, sonuçta bütün günü bu mahallede geçiyordu.
Ayşe kafasını onaylamazca sallayınca Kenan iç çekti. Hiç istemiyordu, ama sanırım başka çare yoktu.
"Adresini yaz da ben gidip hastaneye götüreyim. Bu böyle olmaz."
Hastalığı bir haftadır geçmediyse hastaneye gitmek şart olmuştu. Ömer'in inadına da bizzat şahit olduğu için, zorla götüren olmadığı sürece gitmeyeceğini biliyordu.
"Ay evet, evet. Seni dinler Ömer." Heyecanla kapıya yaklaştı ve yolu tarih etmek için Kenan'ın da yaklaşmasını bekledi. "Şu taraftan devam edince büyük bir kütüphane var ya? O kütüphaneden sağa dönüyorsun, o sokaktaki 10 numaralı bina." Daire numarasını hatırlamaya çalıştı ama bir türlü aklına gelmiyordu. "İkinci kattaki ortadaki kapı. Üç tane kapı var zaten."
"Tamam," dedi Kenan içten içe kendine küfür ederek. Ayşe'ye kafasıyla selam verip çıktı ve taksisine binip yola koyuldu.
"Zaten hep bu iyi kalpliliğim yüzünden kaybediyorum," diye mırıldandı kendi kendine. "Akıllanmıyorum da, hala herife yardım etmeye gidiyorum."
Ömer'in kimsesi olmadığını söylediği için dayanamamıştı, yoksa hiçbir güç onu Ömer'i yanına götüremezdi.
Oflaya puflaya sonunda varmıştı Ayşe'nin tarif ettiği yere. Arabadan inip istemeye istemeye girdi binaya. Merdivenlerden çıkarken bile ayakları geri geri gidiyordu.
İkinci kat, ortadaki kapı. Boğazını temizleyip zile bastı ve beklemeye başladı.
Bekledi, bekledi ama kimse açmayınca bir kez daha bastı zile. Ya bayılıp kaldıysa ?
Kapı kulpu aşağı doğru indirilince içi rahatlayarak derin bir nefes aldı Kenan.
Üzerinde sadece gri bir eşofmanı olan Ömer'i görünce gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Ayşe gelseydi böyle çıplak mı karşılayacaktı kızı?
"Tövbe tövbe," dedi farkında olmadan.
Ömer ayakta zor duran bedenini kapıya yaslayadı ve kapısına kadar gelen mavi gözlü adamı baştan aşağı kısık gözleriyle süzdü. Zaten kızarmış yüzü biraz daha kızarırken hasta olduğu için içinden Allah'a şükür ediyordu. Hoş, utanacak gücü bile yoktu ya.
"Kenan," diye sorarca fısıldayınca Ömer'in bu kadar kötü durumda olduğunu gören Kenan'ın canı sıkılmıştı. Belki de sadece mahalleye gelmemek için bir bahane uydurduğunu düşünmemiş değildi. "Hayırdır?"
"Ayşe senin hasta olduğunu ve hastaneye gitmek istediğini söyleyince gelip götüreyim dedim." Yalandan kim ölmüştü?
Ömer zorlukla gülümsedi. "Yanlış söylemiş, iyiyim ben eyvallah." Konuşurken bile o kadar zorlanıyordu ki, bu halde 'iyiyim' demesi büyük ironiydi gerçekten. "Geldiğin için sağ ol ama gerek yok."
Ömer Kenan'ın cevap vermesini beklerken gözlerini kapattı iyice kapıya sarılarak. Ayakta dururken bacakları sızlıyordu sanki. 'Bir an önce Kenan gitse de yine uyusam' kafasındaydı.
Ömer gözlerini kapatınca Kenan bakışlarını istemsizce Ömer'in çıplak göğsüne doğru indirdi. Bakışları adamın kaslarında fazlaca oyalanınca ateşe değmiş gibi bakışlarını hemen kaçırdı. Hepsi Ömer'in saçmalıkları yüzündendi, Kenan'ın beynine de işlemişti şimdi.
Ömer hala kapıya yaslanmış yarı uyuyorken Kenan ona dokunmamaya özen göstererek içeri girdi.
"Hey," diye mırıldandı Ömer gözlerini açıp doğrulurken. Kenan'ın peşinden salona girdiğinde, yattığı koltuğun üzerindeki kapüşonlu sweatini alarak kendisine uzattı Kenan.
"Giy şunu, konuşmaya mecali yok gelmiş 'iyiyim sağ ol' diyor." Gözlerini kırpıştırarak mavi gözlü adama baktı Ömer. Otoriter ve itiraz istemeyen ses tonu onda hep karşı çıkma isteği uyandırıyordu.
"Giymeyeceğim onu," dedi omuz silkerek. Kenan'ın gözlerinin içine baka baka koltuğa tekrar yattı ve yastığını düzleyip üzerine yorganı çekti. Rahat bir pozisyona girerek gözlerini kapattı. "Çok uykum var, giderken kapıyı kapatmayı unutma lütfen."
Ağzı açık bir şekilde hasta ve uyumaya hazırlanan adama baktı Kenan. "Oğlum kalksana," dedi şaşkınca. "Kaç gündür yata yata iyileşememişsin işte, doktora gidelim de ilaç milaç bir şey versin."
"İstemiyorum." Gözlerini açmadan mırıldandı.
"Hay seni de inadını da.." devamını getirmeden susunca Ömer tek gözünü açarak Kenan'a baktı.
'Ee, ne yaparsın?' diye sormamak için dilini ısırdı.
Adam oflayarak etrafına bakındı. Ömer'i bu halde bırakıp gitmeye gönlü razı gelmedi.
Kenan hasta olduğunda tıpkı bir çocuk gibi her şeye nazlanır olduğunu ve ona bakan annesinden bir sürü şey istediğini bildiği için alt dudağını dişledi. Hasta olunca bakanının olması önemliydi, adamın annesi olmadığı için eli kolu bağlanmıştı yine Kenan'ın. Belki de bu yüzden Ömer iyileşemiyordu.
"Gitsene," diye mırıldandı Ömer uyumak üzereyken.
"Sen iyileşene kadar buradayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ MAHALLE -BXB
Novela Juvenil!Tamamlandı! Yıllardır işlettiği kafeyi, hiç tanımadığı bir mahalleye taşımıştı Ömer.