İçinde milyonlarca kelime saklı yirmi dokuz harf! Yan yana gelmesin diye çabalanmış günlere inat bir araya gelmiş iki kelimelik bir cümle;
"Kızı kaybettik." dedi Emir Kızılhan.
Geçen anonsu hepsi duymuş olsa da söyleyecek başka sözü olmadığından tekrar edip durumu pekiştirmişti.
Anonsun geldiği telsizi masanın üzerine sert bir şekilde fırlattı, masadan kayıp yere düşüşünü izledi, üç parçaya ayrılıp, farklı yönlere savruluşuna aldırmadan devam etti; "Delirmemek işten bile değil. Koskoca araba göz göre göre nasıl kaybolur aklım almıyor! Nereye girdi? Nerede saklanıyor? Kim kolluyor bu kızı?"
Sorularının bir muhatabı yoktu. Hepsi ortaya söylenmiş, kendi kendine konuşurken sesli dile getirilmiş bir iç konuşmaydı. Ellerini başının iki yanına götürdü, ne yapacağını kestirememenin verdiği huzursuzlukla odada volta atmaya başladı. Kimseye kızamadığından öfkesi zehir olup içine akıyordu. "Biz de gidecektik peşinden." dedi sonra. "Yanlışı en başında yaptık, burada beklemeyecektik, belki kaybetmezdik, ne bileyim, kaybetmemenin bir yolunu bulabilirdik belki."
"Kızı bulamazsak plan da yatar." dedi Hakan. "Aylardır uğraşıyoruz, bütün emeğimiz çöpe gidecek şimdi. Keşke helikopter de isteseydik."
"Varsayım üzerine konuşmayı bırakın artık, olan oldu." diye lafa girdi Sinan. "Milyonluk araba kayıp siz hâlâ kızın derdindesiniz. Ne söyleyeceğim ben şimdi müdüre? Adam zaten kılın teki, geldiği günden beri anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi. Ha? Ne söyleyeceğim? Gps takmadınız mı oğlum siz bu arabaya? Baksanıza oradan."
"Taktık." dedi Hakan sessizce. "Bir noktadan sonra sinyal kesildi. Artık bizden başka kim biliyorsa 'TOP SECRET' operasyonumuzu?"Bu soru da diğeri gibi muhatabı olmayan bir soruydu ama Emir'in öfkeli bakışlarının hedefinde Hakan vardı.
"Nerede kayboldu tam olarak?" diye sordu Sinan.
"Yarım saat önce tünele girdi bir daha da çıkmadı. Ne hikmetse tüneldeki kameralar devre dışı. Kim kolluyorsa baya bir organize kolluyor yani. Yolları kıza açan da o ya da onlar muhtemelen. Kaç kişiler onu bile bilmiyoruz ki. Kurduğumuz barikatlar kaldırılmış, koniler temizlenmiş, onu geçtim hafriyat kamyonları bile ortada yok." dedi Hakan.
"Kamera takip görevlilerini sorguya alsınlar." dedi Emir. "Kim devre dışı bırakmış onca kamerayı öğrenelim bakalım."
"Helikopter istese ne sikime yarayacaktı acaba? Sizin aklınızla iş yapanda kabahat, kafa yok ki bende." dedi Sinan öfkeyle, "Ben eve gidiyorum, günlerdir aynı odada dip dibe, sıdkım sıyrıldı."
Sinan kapıyı açtığı sırada hırsızlık bürodan Cenk'le burun buruna geldi.
"Abi arabayı bulduk." dedi Cenk telaşla. Odadakilerin bütün ilgisi birden Cenk'e yöneldi.
"Kız?" diye sordu Emir.
"Kız yok abi." dedi Cenk sakince. "Senin adına zarf bırakmış ama. Açmadık, önce sen gör istedik. Delil torbasına koydu çocuklar, sana getiriyorlar."
Sinan, açık kapının önünde Cenk'in yanında duruyordu; "Ne bu şimdi?" diye sordu Emirle Hakan'a. "Siz son ana kadar benden bile sakladınız oğlum operasyonu. Sizin ben gizlilik anlayışınızı sikeyim!"
'Eril küfür' dedi Hakan alaylı bir sitemle; "Hiç yakışıyor mu abi sana böyle küfürler? Yenge duysa vallahi ağzına biber sürer, çok ayıp!"
Sinan tek kelime etmeden odadan çıktığında Hakan peşinden; "Zarfta ne yazıyor merak etmiyor musun?" diye bağırdı aynı alay dolu ifadeyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOTUS
General Fiction...Merdiven boşluğunda, Emir'in annesini elinde papatyalarla son kez beklediği yerde, tam on dokuz yıl önce ona sarıldığında aldığı kokunun aynısının verdiği sarhoşlukla, mutluluğun ne olduğunu tartışmışlardı. Emir bütün gardını indirmişti. Zühre'ni...