Kapının ardındaki telaş önündeki telaşla kıyaslanamazdı bile. Ama iki tarafta kendinden oldukça emindi. Bu durum Emir'in içi rahatlatıyordu. Bir şekilde onu kabul edeceklerini biliyordu fakat bu yaşananlar hiç olmasaydı ve Zühre tedirgin, üzgün ya da telaş dolu olmasaydı daha iyi olurdu. Yeterince hırpalanmıştı, niye daha fazlası olsundu ki? Yaşından büyük dertlerle uğraşmış olmanın bir mükâfatı olmalıydı. İnsanın güzel geçirilmiş zamanlara arada bir de olsa ihtiyacı vardı. İlla ki hissedilecekse ki insan olmanın gereği budur, bunların dışında ve daha olumlu, mutlu edecek herhangi bir duygu barındırmalıydı hisleri.
Evin babası kapıyı açtı, iki eski arkadaş birbirlerine baktı. Şimdi, arkadaştan daha fazlasıydı Zühre. Evdendi. İkisi de bunu biliyordu. Onu bir baba şefkatiyle kucaklayıp en tatlı haliyle başını okşadı Halil Tekin, 'Evine hoş geldin kızım.' dedi. 'Sakın üzülme, korkma, biz var oldukça sana kimsenin kirli eli değmeyecek bir daha. Söz veriyorum sana, baba sözü veriyorum! Babalar verdikleri sözü mutlaka tutar. Hadi bakalım gir içeri.'
Tıpkı Emir'de olduğu gibi sahici bir kabullenişti. Bazı insanlar böyledir, düzeltmek, onarmak, yenilemek isteğiyle doludur içleri. Hele ki eski zamanların insanları söz konusu olduğunda bu kaçınılmazdı. Birbirlerine sarıldıkları o kısa an söylenen onca sözden daha değerliydi.
Her evin kokusu farklıdır, başka bir evde hissettiğiniz huzurda da bu kokunun mutlaka payı vardır. Bazen kendini evinde gibi hissettiğin o yerden bahsediyorum. İyi insanların çevrelerine yaydıkları enerjinin kokusudur bu. Ve tahmin edeceğiniz gibi asla kötü bir anıyı aklınıza getirdiğinizde duyduğunuz kokuya benzemez. Zühre içeri girdiğinde duyduğu koku da o huzurla çevrelenmişti.
Süreyya Tekin oturduğu koltuktan çoktan kalkmış, mutfağa gidip akşam yemeği hazırlamaya koyulmuştu. Bir başka kapıdan, mutfak kapısından ona seslenip 'Bana yardım etmek ister misin?' diye sordu Zühre'ye. Hem sesi hem de bakışları şefkat doluydu. Pazar arkadaşlığı yaptığı zamanlarda, aldığı sebzelerle ne pişireceğini anlattığında, günün birinde onunda gelip mutlaka tatması gerektiğini söylediği yemeklerden birine yardım etmesini isteyeceği ikisinin de aklına gelmezdi elbet.
İlda, odasının kapısını aralayıp içeri gelmesini söyledi sevinçle, 'Yeni kitaplar aldım, istediğini seçip okuyabilirsin.' dedi ona. 'Hadi gel, birlikte bakalım hepsine, hem sana anlatacaklarım var!'
Hakanla Sinan, Tekinlerin kalktığı üçlü koltuğun iki başına oturmuş tekrarı biten dizinin yeni bölümünü izlemeye koyulmuştu. Eliyle koltuktaki boş yeri işaret edip; 'Dizi çok iyiymiş, beraber izleyelim gel.' dedi Hakan. Sanki olağan bir günün gerektiği şekilde sonlanması gibiydi her şey.
Bu kadardı. Bütün korku, bütün telaş, geçmişin bütün kirli izi kapının ardında kalıvermişti bir anda. Dünya ne tuhaftı, bu ev gibi içi başka dışı başkaydı.
Zühre kimin çağrısına cevap vereceğine karar veremeden ayakta bekliyordu. Emir'in vicdanını yaralayan kabullenişin aynısını hissetti mi bilinmez ama ona yakın bir duygu olduğu kesindi. Gerçek ailesi, annesi ve babası da onu bu içtenlikle kabul eder miydi? Söz verildiği gibi onlara kavuşacak olsaydı, kaldıkları yerden devam ederler miydi?
O gece sanki hiçbir şey olmamış gibi uzun saatler sohbet edilmiş, geçmiş yâd edilmiş ve konu dönüp dolaşıp Emir'in Halil Tekin'e emanet edilmesine gelmişti. Neden bir başkasına değil de Zühre'ye yakıştırıyordu Emir'i kimse tam olarak anlayabilmiş değildi. İkisinin de anasız babasız büyümesi tek başına yeterli bir sebep değildi çünkü. Başka bir şey vardı. Zühre'nin neşesi, bulunduğu ortama yaydığı ışık, Emir'e de hayat verecek düşüncesiyle böyle bir girişimde bulunmuştu Halil Tekin. Emir'in kabuğu kırılsın, hayata karışsın, bastırdığı duygular onunla açığa çıksın ve nihayetinde Zühre'de güvenli bir limana sığınsındı. Sebep buydu. İkisini birbirine emanet edince gözü de arkada kalmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOTUS
General Fiction...Merdiven boşluğunda, Emir'in annesini elinde papatyalarla son kez beklediği yerde, tam on dokuz yıl önce ona sarıldığında aldığı kokunun aynısının verdiği sarhoşlukla, mutluluğun ne olduğunu tartışmışlardı. Emir bütün gardını indirmişti. Zühre'ni...