'Ratko' Onlarla işinin bittiğini söylemişti. Hiçbirinin var olduğuna dair kanıt yoktu. Sahte kimliklerle yurtdışında yaşayabileceklerini söylemiş, ülkeye ayak bastıkları anda öldürmekle tehdit etmişti. İsimleri yoktu, yaşları bilinmiyordu. Gittikleri ülkede gerçekten kim oldukları söylenecekti. Zaten, yıllarca bunu öğrenebilmek için sadık kalmışlardı. İnsanları kendine bağlamak için kimliksizliklerini kullanan birine sadakatle bağlanmak, kendini kandırmaktan başka bir işe yaramazdı. Berbat bir hayatın katlanılır tek tarafı bu değilse şayet.
Yıllarca ortalamanın altında bir hayat yaşamak ve bu yaşamı büyük bir şehirde, milyonlarca insandan izole edilerek sürdürmek delilikti. Ne şikayet edecek kadar zorlanmış ne de rehavete kapılacak kadar rahat yaşatılmışlardı. Biraz korkudan ve bu korkunun getirdiği kaygıdan kimseye zarar gelmezdi.Çocuk olmanın ne demek olduğu hiç bilmediler, neye ihtiyaç duydukları hiç sorulmadı.
1001, 1002, 1003, 1004, 1005, 1006 ve 1007.
Kodları buydu.
6 erkek ve 1 kız.
Kim olduğunu bilmedikleri ailelerinden doğar doğmaz koparılmış 7 bebek, kimliksiz bir şekilde yıllarca saklanıp büyütülmüş ve işleri bittiğinde, verilen söze ihanet edilerek denizin ortasında yaşamlarına son verilmişti. Savaşın kucağında doğan diğerleri gibi, bunun başkaları için fırsat olduğunu bilmeden gözlerini açtıkları dünyada, sanki yaşamış gibi tek bir emirle son verilmiş yaşamlara dâhil olmuşlardı. Seçenek sunulmadığı gibi sunulsa bile hangisinin daha kötü ya da katlanılması zor olacağına karar verme yetilerinin dahi ellerinden alındığı bir avuç savunmasız bebeği kurtarmak ve hayata hazırlamak onları kullananların görevi değildi. Sahibi olmayan herhangi bir nesneden farkları yoktu. Bir lokma ekmek veren herkes onlara dilediğini yapabilirdi. Böyle bir dünyaya gözlerini açan Venüs'ün kızı, verilen emir doğrultusunda eşyalarını toplayıp gitmeden önce, yıllarca onlara annelik eden kadına veda etmek için yanına uğramayı görev bilmişti. Günün birinde tekrar karşılaşacaklarını söyleyecekti ama gitmesi emredildiği için şimdilik ayrılma vaktinin geldiğini söyleyecekti. Veda etmeden gitseydi ölmüş olacaktı. Kaldığı için de pişmandı. Kadın ona dedesinin hayatta olduğunu, ona gitmeyip burada kalması gerektiğini söylemişti. Kız bunu beklemiyordu. Dedesinin kim olduğunu da söylememişti. Lelo bunu bilmiyordu. 6 erkeğin içinde tek başına olmasını sorguladığı zamanları düşündüğünde, hatta bazen haddinden fazla kayırıldığını düşündüğünde bir anda ortaya çıkan 'Dede' mantıklı gelmişti. Yine de ölmesini isteyen bir dede affedilmemeliydi. Belki de yalnızca adını duyduğu ve verdiği görevi yerine getirmesini beklediği adam dedesi olabilirdi. İstenmeyen bir torun, annesi-babası tarafından terk edilmiş bir bebek olabilirdi. Aynı kanı taşıyan savunmasız birinden bu denli nefret etmek kızın aklının alabileceği boyutta değildi. Onlarca ihtimalin içinde varlığı bir anda ortaya çıkan bir dede hiçbir şartta masum ya da mağdur olamazdı, yıllar içerisinde çektiği bunca acının tek sorumlusu onu dünyaya getirenler ve muhakkak ki soyunun geri kalanlarıydı.
Rüzgârın ters yöne esmesi gerektiği zamanlardı, her anlamda!
Venüs'ün kızı, cebinden bulup çıkardığı takip cihazını saklandığı binanın çatı katından aldı. Aylar öncesinden verilmiş kararı bozmasının üzerinden 29 saat, İzmir'den açılan teknenin battığı haberini öğrenmesinin üzerinden de 12 saat geçmişti. Toplamda yedi kişiydiler. 1007'nin son anda getirdiği kız arkadaşı planını işleme koymayı kolaylaştırmış olsa da batan tekneden sağ çıkan olup olmadığına dair biraz daha haber çıkmamalıydı. Pisipisine ölmek bu olsa gerekti, gerçek adını bile bilmediğin birinin peşinden tekne yolculuğu yapmayı göze alıyorsan tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOTUS
General Fiction...Merdiven boşluğunda, Emir'in annesini elinde papatyalarla son kez beklediği yerde, tam on dokuz yıl önce ona sarıldığında aldığı kokunun aynısının verdiği sarhoşlukla, mutluluğun ne olduğunu tartışmışlardı. Emir bütün gardını indirmişti. Zühre'ni...