Emir ona Zühre'nin varlığından bahsetmemişti. Araştırması için verdiği tek isim Mirsad Sancaklı'ydı. Ancak Besim'in dikkat kesildiği tek konu her nasılsa Zühre'ydi.
"Bu adam pisliğin içine öyle batmış ki yanından geçeni girdap gibi içine çeker, eve girip çıkan kız kimse onu oradan bir an önce uzaklaştırın. Kızın üzerinden birini bulmaya çalışıyor ve bunu sizin yardımınızla yapmayı planlıyor. Kızla irtibat halindeyseniz dikkatli olun. Sağınızda solunuzda şüpheli bir araca denk geldiniz mi bilmiyorum ama sizi takip ettiriyor. Adamları peşinizde. Ve işin en boktan kısmı, herif Derviş'in himayesinde. Yapabileceğim ne varsa yardıma hazırım, o meymenetsiz heriften benim de alacağım var."
Emir telefonu kapattığında yüzü beyaza çalmış ve duyduklarının verdiği korkuyla midesine tekme yemiş gibi iki büklüm olmuştu. Daha önce defalarca yinelediği gibi eşeledikçe altından bambaşka gerekçelere sığınmış nefret dolu insanlar çıkıyordu. Amaca ulaşmak için yakıp yıkan, durmayan, durulmayan insanlar.
"Derviş." dedi dişlerinin arasından. Kimseye bir şey söylemeden arkasını döndü, etrafı kolaçan etti. Sağa sola park etmiş tek tük arabaların içini daha net görebilmek niyetiyle dikkat kesildi. Buraya geldiklerinde gördükleriyle aynı olup olmadıklarını tarttı. Fark yoktu, göze çarpan, şüpheli herhangi bir durum ya da kişi, yoktu.
"Hangi Derviş?" diye sordu Hakan.
Kaç tane Derviş tanıyorlardı ki?
"Dört yıl önceye git." dedi Emir.
"Deli Derviş!" dedi Sinan.
"Derviş hapiste değil mi?" diye sordu Hakan.
"Sen daha iyi bilirsin." dedi Sinan. "Elinle teslim ettin ya savcılığa."
"Takip ediyorlar." dedi Emir. "Son birkaç günü gözden geçirin, şüphelendiğiniz herhangi bir durum, araba, kişi ne bileyim aklınıza ne gelirse... Var mı?"
Yoktu. Rutini bozacak, tedirgin edecek herhangi bir şeye rastlamamışlardı. Kaldı ki buna dikkat edecek vakitleri de olmamıştı.
"Ben size dedim amına koyayım." dedi Emir. "Siz karışmayın dedim. Şimdi kimi nasıl koruyacağız bu pislikten?" Öfke bütün bedenini sarmıştı, kutsal saydığı şeylerin mahremiyet çizgisi aşıldığı için sinirleri harap olmuştu. "Söylesene Sinan, hangimizi nasıl koruyacağız?"
Kızın kim olduğunu anlatıp güvenliği en üst seviyeye taşımak için bir an önce harekete geçme dürtüsüyle alelacele eve gittiler. Önce kızı açık edecek sonra da arkasındaki kuvvetin uygulayacağı baskıyı en aza indirmek için tedbirli olmalarını söyleyeceklerdi hepsine.
Neden her durumda böyle sıraya girip ayakta beklediklerini düşündü Hakan, yine aynısı olmuştu. Tekinlerin salonunda, Halil, Süreyya ve İlda Tekin'in oturduğu üçlü koltuğun karşısında, ayakta duruyorlardı. Bir kez olsun anlatan, izahat vermek zorunda olan değil de dinleyip anlayış gösteren, onay veren taraf olmayı arzu etti.
Arkalarında kalan televizyonun kısık sesi, tedirgin sessizliği bozan tek şeydi. Haber sonrası başlayıp gece yarısı biten bir dizinin geçen hafta yayınlanan ve saatlerce süren özeti yeni başlamıştı.
Bir şey olduğu belliydi ancak ayakta dikilen üçünü oturan diğer üçüne bağlayan birleşim kümesi, kötü olan şeyin tahminini güçleştiriyordu. Ortak bir paydada buluştukları çok az şey vardı. Onu da tahmin etme olasılığı yoktu.
"Bir iyi bir kötü haber mi?" diye sordu İlda, "Filmlerde hep öyle olur, önce iyi haberi söylerler sonra da kötü olanı. Ne olur hepsi kötü olmasın." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOTUS
General Fiction...Merdiven boşluğunda, Emir'in annesini elinde papatyalarla son kez beklediği yerde, tam on dokuz yıl önce ona sarıldığında aldığı kokunun aynısının verdiği sarhoşlukla, mutluluğun ne olduğunu tartışmışlardı. Emir bütün gardını indirmişti. Zühre'ni...