Bölüm 15

996 50 11
                                    

Bir parçayı daha çalma listesine ekledikten sonra Spotify'ı kapattım. Eloisa bu muhteşem müzik cevherimi insanlarla paylaşmam gerektiğini söylüyordu, zaten onunla ve Dan ile paylaştığım konusunda cevap verdiğimde de sesimi kesmemi söyleyip biraz girişken olmam için saatler süren seminerler vermeye başlıyordu. Ben de sonunda Spotify üzerinden ortak bir çalma listesi yapmıştım ve sevimli insanların benim fazla sevimli bulmadığım favori şarkılarımı dinlemelerini bekliyordum. En azından bekleme kısmı güzeldi. Çünkü bu sonsuza kadar sürecekmiş gibi görünüyordu.

Önüme gelen bir tutam saçı başımın arkasına attım ve burnumun kemerini hafifçe sıktım. Başımın ağrıdığını bile yeni fark etmem kötüye işaret olmalıydı. Okul başlayalı iki ay olmamasına rağmen ben şimdiden tükenmişlik sendromu yaşıyordum. Yapılacak çok şey var ve zaman yetmiyor, diyerek çok sevdiğim bir kitaptan alıntı yaptım. Gerçekten çok iş vardı. Gün boyunca laboratuvarlar arasında koşturuyor, derslerde not almak için var gücümle yazı yazıyor, ödevleri yetiştirmeye uğraşıyor, aynı zamanda gelecek haftaya ertelenen dans çalışmalarına da katılmayı deniyordum. Seçmeleri geçmiştim. Ayrıca yaklaşan sınavlar için de hemen ders çıkışında kütüphaneye gidip birkaç saat kesintisiz çalışıyordum. Ve tüm bu konularda pek de iyi değildim. Zihinsel yorgunluğum bedenime vuruyordu ve kolumu kaldırmaya bile mecalim olmuyordu. Uyku konusundaki mükemmel ötesi seçiciliğim bile uçup gidiyordu ve odaya gelir gelmez saat kaç olursa olsun ölü gibi deliksiz bir uyku çekiyordum. Ve ertesi gün sabah uyandığımda her şey tekrar üstüme geliyordu. Üniversite yalnızca birkaç haftada beni alt etmişti.

Soğumuş kahvemin son yudumlarıyla ağzımı şişirdim ve kağıt bardağı buruşturup çöpe attım. Beş dakikalık mola sanırım biraz uzamıştı. Kitaplarımı alıp biyokimya dersi için laboratuvara yöneldim. Biyolojiyi severdim ve iyiydim,kimya zaten iyi olduğum bir dersti, ama biyokimya işin içine girince resmen aptallaşıyordum.

Koridorda giderken başıma giren bir ağrı ile gözlerimi istemsizce kapattım. Birkaç saniye o şekilde gözlerimi dinlendirdikten sonra tam açıyordum ki omzuma çarpan biriyle yalpalar gibi oldum.

'' Dan?''

'' Tanrım, iyi misin Alyson?'' deyip omuzlarımdan tuttu.

"Ufak bir çarpışmayla öleceğimi felan mı düşünüyorsun? İyiyim.''

''Hayır, ondan bahsetmiyorum. Pek iyi görünmüyorsun, akşamdan kalma gibisin. Öyle misin?''

''Hayır...'' Başımı salladım. ''Nereden çıkardın?''

Hızlıca beni süzdü. ''Bilmem, gözlerinin altı morarmaktan çok kahverengileşmiş gibi ve bembeyaz olmuşsun. Gözlerin yarı baygın bakıyor. Ayrıca küpenin teki düşmüş. Bir de kalabalık bir koridorda gözü kapalı gittiğinden de olabilir yani. Sadece söylüyorum.''

Elim istemsizce kulağıma gitti. Ah, hayır! O küpeyi severdim.

'' Alyson, tekrar soruyorum, sen iyi misin?''

İçimden geldiğinden değil, inandırıcı olması için derin bir nefes aldım ve yüzüme neşeli ve enerjik bir ifade yerleştirip '' Evet, iyiyim.'' diyebildim.

''Öyleyse çok iyi, böylece bugünkü çalışmaya da katılabilirsin. Önemli olduğunu biliyorsun.''

Birden yüzümdeki sahte enerjinin hepsi buhar olup uçtu ve ben durduğum yerde sendeledim. Unutmuş olamazdım, değil mi? Ah, hayır Dan, lütfen şaka yapıyor ol.

Bir an baş ağrım yerini baş dönmesine bıraktı ve bulabildiğim ilk şeye, yani Dan'in koluna tutundum. Bu iyi değildi, kesinlikle iyi değildi. Birkaç saniye sonra kendime gelebildiğimde Dan'in de beni düşmemem için sıkı sıkı tuttuğunu fark ettim.

Mükemmel Üniversite (Finalsiz Bırakıldı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin