Eloisa yüzümdeki o saçma sapan ifadeden bir şeyler anlamış olacak ki kontrol edercesine sordu.
'' Neden bu kadar şaşırdın ki?''
Muhtemelen zihnimde yer etmiş felaket fizikçi profilindendi. Matematikçiler, edebiyatçılar, hatta kimyacılar bile dans edebilirdi, ama en son aklıma gelen fizikçilerdi.
''Bu çok ilginç.'' diyebildim sonunda. Eloisa dansa ilgi duyduğumu bilmiyordu. Bu okuldaki kimse bilmiyordu. Anlatmaya da niyetim yoktu zaten. Bu sadece boş hayranları üzerine çekmek isteyen, popüler kızların kullandığı bir taktikti. Onların dansı bu şekilde kullandıklarını düşününce iğreniyordum.
Son bir kez saatine baktı ve yerinden kalktı.
''Ben gitmeliyim. Chace'in dersi bitmiştir herhalde. Okuldan sonra görüşürüz.'' deyip sevecenlikle el salladı. Ben de ona gülümseyerek karşılık verdim ve sınıftan çıkmasını izledim. Sınıftaki tüm gözler üzerindeydi, bunu görmesem de hissedebilmiştim çünkü o gelmeden önceki uğultu bir anda kesilmişti. Ve kapıdan çıkmasına rağmen hala sınıftan çıt çıkmıyordu, bunun beni izledikleri anlamına gelmesi düşüncesiyle irkildim ve yerimde rahatsızca kıpırdandım.
Neden saate baktığı anlaşılmıştı, Chace'i bekliyordu. Buraya sadece sıkıldığı için gelmiş olmalıydı. Yani bu bir nevi beni kullanmak gibi bir şeydi, ama yine de ona bir gram bile sinirlenmemiştim. Aksine bu hoşuma gitmişti. Birinin benim için gelmesi gerçekten beni sevindirmişti, sanırım insanlar bu yüzden arkadaş ediniyordu.
∽∽∽
Hocanın kapıdan çıkmasının ardından masa olmadığı için dizüstü bilgisayarın üstüne ve kucağıma koyduğum kalemleri çantama tıkıştırdım. Dört ders boyunca bu anı beklemiştim. Fizik laboratuvarında iki saat ders görmüştüm ve kalanını da bu derslikte coğrafya ile geçirmiştim.
Coğrafya kelimesini her duyduğumda midem bulanırdı ve şu an her tarafta haritalar ve diğer ders aletleri olan bir odadan çıkıyordum. Baş belası coğrafya kredileri.
Koridora çıktığımda en az sabahki kadar kalabalık olduğunu fark ettim ve ilerlemeye başladım. Sabahtan beri bütün dersler boyunca bol bol düşünme vaktim olmuştu, böylece ne istediğime karar vermiştim. Eğer yeterince cesaret bulabilirsem seçmelere katılacaktım. Annemlerin duyması umrumda bile değildi. Şu ana kadar tüm dediklerini yapmıştım, bir kez olsun karşı çıkmamıştım. Şimdi sıra onlardaydı.
Son başvuru tarihine bir haftaya yakın bir süre vardı. Acelem yoktu. Biraz daha çalışmanın hiçbir zararı olmazdı. Böylece şehirde iş bulmama da gerek kalmamıştı.
Dolaşmak istiyordum. Şehri biraz turlamak istiyordum. Böylece ilk günün stresini de atabilirdim. Kararımı verdim ve yatakhanelerin olduğu tarafa değil de kampüs çıkışına doğru ilerlemeye başladım. Bugün yeterince sıkılmıştım, biraz eğlenmem gerekiyordu. Tek başıma.
Önümden geçen boş taksileri durdurmadım ve Los Angeles sokaklarında yürümeye başladım. Kampüsteki devasa ağaçların arkasından bile görünen gökdelenler, yakından müthiş görünüyordu. Elektronik billboard'lardaki reklamların ışıkları göz kamaştırıyordu. İnsanlar üzerime akın ediyormuş gibi hissediyordum, sanırım bu duruma zamanla alışacaktım.
Telefonumdan Trip Advisor'ı açtım ve yakındaki gezilecek yerleri araştırmaya başladım. En yakındakileri listeye aldım ve okumaya başladım.
Pasadena Huntington kütüphanesi ve botanik bahçesi.
Pasadena İpic Tiyatro.
Klasik Pasadena Evleri.
Pasadena Müzesi.
Pasadena Buz Pateni Merkezi.
Pasadena Meydanı.
Pasadena, Pasadena, Pasadena... Tesadüfen uzaydan düşmüş biri bile bu isimleri görünce buranın Pasadena olduğunu anlayabilirdi.
Önümdeki onca seçeneğe rağmen ben hiçbirini beğenmemiştim. Eğer paten kaymayı bilseydim buz pateni merkezine gidebilirdim, ama malesef bu da kaderimin bir oyunuydu. Oflayarak Trip Advisor'u kapattım ve zaten minik olan İphone'umu cebime tıkıştırdım. Sadece boş boş dolaşıp alışveriş yapacağa benziyordum. Evet, Iphone'um vardı ve samsung edition olan bir uygulama kullanıyordum. Bu da tıpkı hayatım gibi garipti.
Şehir merkezine biraz daha daldım. Her saniye metrekareye düşen insan sayısı artıyordu. Tabi ben de o kadar insan içinde yürümekte zorlanıyordum. İş temposuna ayak uydurmak zorunda olan işadamlarının ve iş kadınlarının yürüyüş temposunu benimsediğimi fark edip bir kenarda durdum. Ne ara nefes nefese kalmıştım ben böyle? Sanırım bilim insanı olup genelde laboratuvarda veya masa başında pineklemek tam bana göreydi, oraya buraya koşturmaktan iyi olduğu kesindi.
Durup önünde ciğerlerimi dinlendirdiğim vitrine tesadüfen gözlerim ilişti. Bir müzik marketin önünde durmuştum. O sırada haftalardır yapmayı planladığım, ama bir türlü fırsat bulup şehre inemediğimden dolayı askıda kalmış bir planım olduğunu hatırladım. Ed Sherran'ın yeni çıkan (artık pek yeni sayılmaz ama) X albümünü alma planı. Ve fırsatım tam karşımda duruyordu. Tabi ki tüm şarkılarını indirmiştim, ama o albümü elime almak bile bana huzur veriken, ona sahip olmak muhteşem bir duyguydu. Sanki müziğe hükmediyor hissine kapılıyordum.
Hafif bir gülümsemeyle içeri bir adım attım. İçeride çok farklı tiplerde müşteriler vardı. Sokak tarzını benimsemiş olandan tut, çiçekli yaz elbiseleri ve plaj terliği giyene kadar çok farklı insanları görebiliyordum. İşte müziğin sevdiğim yönlerinden bir tanesi de buydu. Farklı insanları birleştirici güce sahipti.
İçerisi cilalanmış gitar ve albüm kapaklarından sızan plastik kokusuyla dolmuştu. Sanırım bu koku en sevdiğim kokuydu. Hatta parfümünü yapsalar gider tüm paramı ona harcardım.
Basitçe albümün ismini sorup hemencecik bulabilirdim ama yapmadım. Acelem yoktu, burada istediğim kadar kalabilirdim. Albümlerin olduğu bölüme gittim ve teker teker bakmaya başladım.
Parmaklarım albümleri seçerken sanki topraklanıyor hissine kapılmıştım. Sanırım diğer insanların öz elementi toprak iken benimki müzikti. Bir sosyopat olabilirdim, ama müziğe saygı duyuyordum ve bu da durumu ilginçleştiriyordu.
Sia'nın 1000 Forms Of fear albümünü koltuğumun altına sıkıştırdım ve bakmaya devam ettim. Burada kasabadaki müzik marketindekilerin on katı kadar fazla çeşit vardı. Gözlerim ister istemez Sunny Sweeney aradı ve buldu da. Bu kadın ultimate country müziğinin kraliçesiydi. Onun en son çıkan Provoked albümünün de 1000 Forms Of Fear'a eşlik etmesine izin verdim.
Şu ana kadar şansım yaver gitmiş sayılmazdı, hala X'i bulamamıştım. Bitmiş ya da bitmek üzere olma olasılığı vardı fakat sormak yerine nedense bakmayı tercih ediyordum.
Birden beynimi sersemleten mükemmel bir parfüm kokusu ve sağ omzumun arkasından duyduğum nefes alma sesleriyle arkama döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Üniversite (Finalsiz Bırakıldı)
SonstigesHayatım bu yere gelene kadar sadece danstan ve müzikten ibaretti. Ama insanların "iyi bir gelecek" dedikleri kavramı gerçekleştirmek için tüm hayatını elimin tersiyle bir kenara itmek zorunda kaldım. İstedim mi? Hayır. Zorunda bırakıldım. California...