Kendin ol...
Bu sözü çok sık duyarız. Doğru, kendin olmak, sadece kendi kurallarını koymak bir insan için çok iyi bir fırsat olabilir. Ama ya çevrendeki insanlar kendin olmanı istemiyorsa? Bu tam bir ikilem ve ikilemlerden nefret ederim.
Etrafımdan kayıp giden şehir manzarası şu an görmek istediğim son şeydi. Taksilerden hoşlanmıyorum. Şehirden hoşlanmıyorum. Kendi kararlarımı başkalarının vermesinden hoşlanmıyorum. İnsanlar beni umursamadan benim yerime seçim yapıyor ve benim fikrimi önemsemiyorlar.
California Teknoloji Enstitüsü yazısını gördüğümde kulaklığımı boynuma geçirdim ve yeni üniversiteme bir göz gezdirdim. Taksiciye parasını verip indim. Kendimi tam anlamda kötü hissediyordum.
Etrafıma baktım. Herkes mutluydu. Neredeyse yalnız olan kimse yoktu. Bazıları çimlere uzanmış, bazıları amatörce break dans yapıyor, bazıları ise banklarda oturup, sohbet edip, kahkaha atıyordu. Mutlu olan insanlara karşı nedense bende antipati uyanıyor. Kendimi bu manzarayı izliyorken bulunca kendi kendime kızdım ve acelem olduğuna kendimi inandırdım. Çantamdan kampüs haritasını çıkardım ve öğrenci pansiyonlarının nerede olduğuna baktım. Neyse ki uzak değildi, kafamı kaldırıp baktığımda görülebiliyordu.
Kulaklığı tekrar kulağıma takıp yürümeye başladım. Valizimin içindeki tüm bu ıvır zıvırlar o kadar ağırdı ki... Zaten bir şeyleri çekme konusunda gram kas dokum yoktu. Vücudumdaki tüm kaslar zıplamaya, sallanmaya, kısacası dans etmeye yarıyorlardı.
Omuzuma dokunan bir elle irkilip arkama döndüğümde bir kızla karşı karşıya geldim. Hemen kulaklığımı boynuma indirip onun gülümsemesine karşılık ben de zorla gülümsedim.
'' Bunu yere düşürdün. '' dedi çok nazik bir şekilde. Elinde bir kağıt tutuyordu. Ah... Evet, kurallar listesi. Cebimden düşmüş olmalıydı.
'' Teşekkür ederim. Bu kağıt benim için çok önem- ''
Daha cümlemi bitirmeden heyecanla söze daldı.
'' Ben Lindsay. Senin adın ne? Buraya yeni gelmiş olmalısın.''
Soru yağmuruna tutulmamın şaşkınlığını zoraki bir gülümsemeyle gizledim ve Kural 6'yı içimden tekrar ettim.
Asosyal olabilirsin, ama normal biri gibi ol.
'' Ben Alyson. Evet, bu ilk senem. Tanıştığımıza memnun oldum. '' deyip gözümün önüne düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına ittim. Beni iyi tanıyan biri saçımı kulağımın arkasına atarsam sıkıldığımı anlardı ama bu kızın anlamasına imkan yoktu.
'' Ben de tanıştığıma memnun oldum Alyson. Neyse, ben seni daha fazla tutmayayım. Eğer canın sıkılırsa biz buradayız.'' deyip eliyle iki üç kızın daha oturduğu bir bankı gösterdi. Asla canım sıkılmayacaktı. Kesinlikle. Cidden. İyilikle ve masumiyetle söylenen bu teklifi geri çevirmek istedim, ama sadece sustum ve başımla onayladım. Kalacağım yere gidip -her neresiyse- sıkıntı dolu saatler geçirmek ve müzik dinlerken kitap okumak daha cazip geliyordu.
'' Teşekkürler, gelirim. '' dedim ve kızın bir şey demesine fırsat vermeden kulaklığımı tekrar taktım ve kaçarcasına uzaklaşmaya başladım. Ne bekliyordun ki Aly? Burası sıkıcı bir yer. Adı üstünde, teknoloji enstitüsü.
Bir an için kendimi onların içinde düşündüm. Eninde sonunda onlar gibi bir grubun içinde olacaktım. Burası beni zorlayacaktı. Adı üstünde: Teknoloji Enstitüsü.
Sorunsuz bir şekilde, kimseyle iletişim kurmadan öğrenci pansiyonuna geldiğime şükrettim ve elimdeki üzerinde 204 yazan kapıyla bir süre bakıştık. Odalar iki kişilikti, bunu biliyordum. Usulca mırıldandım.
'' Kural 2, oda arkadaşınla iyi geçin.''
Kapı kolunu çevirdim ve kapıyı açtım. İçeride bir kız vardı. Bilgisayar başında oturuyordu. Arkası dönüktü. Kızıl uzun saçları vardı. Doğal kızıl olduğu besbelliydi. Bu devirde doğal kızıl kalmış mıydı ki?
İçeri girmeden odaya bir göz gezdirdim. Odada olabilecek en uzak mesafeyle yerleştirilmiş iki tek kişilik yatak vardı. Her yatağın yanında iki komodin, büyük bir çalışma masası, masanın üzerinde bir bilgisayar, bir de küçük televizyon... Burada çok zaman geçirecektim, o yüzden bir an önce alışmam lazımdı. Ben dışarı çıkıp yalnız takılmaktansa evde yalnız pineklemeyi tercih ediyorum çünkü.
Kapıda saatlerce durmak istemediğime karar verdim ve içeri girdim. Kapıdan valizimi geçirmek zor olacağa benziyordu çünkü kapının eni valizimin yarısı kadardı. Ama neyse ki uzun süren uğraşlar sonucunda valizi içeri almayı başarmış, zaferle sırıtmaya başlamıştım.
Bu süre zarfında kızıl saçlı oda arkadaşım, sesleri duymuş olmasına karşın hiç tepki vermemişti. Kulaklık filan da takmıyordu.Bu kızda bir gariplik vardı ama neyse... Zaten normal insanlar beni bulmazdı ki.
Bir günlük otobüs yolculuğunun ardından taksi bulma çabalarım, Yaklaşık yarım saat 120 kiloluk bir jumbo boy valizi taşıma girişimlerim, kapının dar olmasından kaynaklanan problemler... Hepsi beni yormuştu. Bu yüzden ayakkabılarımı çıkarır çıkarmaz ilk işim yatağıma uzanmak oldu.
Yatak sertti, yastık yumuşaktı. Tam istediğim gibi... Ufak çaplı bir uyku sorunum vardı da. Musluğun damlaması, yanımda birinin horlaması, ışıklar, trafik sesleri, oda sıcaklığı, yatağın ve yastığın özellikleri, bunlardan sadece bir tanesi bile bir gece boyunca uykusuz kalmama yeterdi.
∽∽∽
Biraz dinlendikten sonra Kural 2'yi hatırladım ve hala yüzünün tamamını göremediğim oda arkadaşımla konuşmayı denedim.
'' Hey, merhaba. '' dedim şirin kız sırıtışımı yüzüme yerleştirmeden önce. Kız bir robot edasıyla önce somurtan yüzünü bana doğru çevirdi, sonra gözlerini ekrandan ayırarak bana yöneltti.
'' Benden uzak dur Amerikalı.''
Dediklerinin ardından sırıtışım yüzümde donmuş, gözlerimdeki hayat ışığı sönmüştü. Ne yani? Oda arkadaşım ırkçı bir manyak mı? Mükemmel. Ah Alyson! Ne diye bu odayı seçtin ki? Tamam, kabul ediyorum. Bu odayı manzarası güzel diye seçmiş olabilirim ama bu oda arkadaşımın ırkçı olduğunu bildiğim anlamına gelmiyordu kesinlikle.
Birkaç saniye önce aldığım bir kararla, bundan sonra, aksanından Fransız olduğunu anladığım oda arkadaşımla konuşmayacaktım. Kural 2'yi ''Oda arkadaşınla sakın konuşma.'' olarak değiştirdim ve kağıdı yandaki komodinin üstüne koydum.
Telefonumdan chill out tarzında bir şeyler açıp yatağa tekrar uzandım. Gözlerimden uyku akıyordu. Tabii ki otobüste gece boyunca uyuyamamıştım. Uyumamı kolaylaştırması için parfümümdem birkaç kez yastığıma sıktım. Bu yöntem her zaman beni evimde gibi hissettirirdi. Hoş, orayı da sevmiyordum ama, neyse.
Tekrar uzandığımda ince çarşafı üzerime çektim ve düşünce köşküme daldım. Hayatım gerçekten çok berbattı. Ben özel yetenek sınavına girip hayatımı müziğe adamak isterken, ailem beni zorla buraya göndermişlerdi. Şimdi diyeceksiniz ki, bir insan inek olmadan nasıl inekler okuluna gider? Güzel soru. Ben dersi derste öğrenenlerdenim, bilirsiniz. Eskiden annem ve babam içimdeki cevheri keşfetmiş olsa ki, ödül yöntemiyle bana ders çalıştırırlardı. Örneğin, ben 13 yaşındayken, eğer yılsonu notlarımın hepsi A+ olursa, o yaz Hip-hop öğrenmemi sağlayacaklarına söz vermişlerdi ve ben de tüm sınavlardan, ödevlerden ve sınıf içi etkinliklerden tam puan almıştım. O yaz tatilimi de sokak dansına adamıştım. Yani çalışmam için birazcık takviye gerekiyor. Bizimkiler de hiçbir zaman göndermeyecekleri müzik lisesini kullanarak tercihlerim arasına burayı da yazdılar. Ve sonra bum! Nedense yetenek sınavı benim için hayal oldu. Nasıl bu kadar salak olabildim bilmiyorum. Hayallerimin aksine işi gücü laboratuvar olan ve 7/24 kendini işine adamış olan bir biliminsanı olup çıkacağım. Süper.
Uyumak için kulaklığımı çıkarıp komodinin üstüne koydum ve derin bir iç çektim. Hayatını başkalarının istediği gibi yaşayan biri olmak bana göre değildi ve ne kadar yakınsam da elimden gelen başka bir şey yoktu. Neymiş, beni düşünüyorlarmış, kapasitemi fark etmemi istiyorlarmış. Sanırım hayatımın geri kalanını yalnız ve mutsuz, sıradan bir insan olarak geçireceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Üniversite (Finalsiz Bırakıldı)
RandomHayatım bu yere gelene kadar sadece danstan ve müzikten ibaretti. Ama insanların "iyi bir gelecek" dedikleri kavramı gerçekleştirmek için tüm hayatını elimin tersiyle bir kenara itmek zorunda kaldım. İstedim mi? Hayır. Zorunda bırakıldım. California...